Yoongi başını iki yana sallayarak "Hâlâ inanamıyorum. Belki de onu öldürdün ve gömerken dövmesini gördün, ya da kaçırdın ve zorla konuşturuyorsun?" dediğinde Taehyung kahkaha attı.
"Adam öldürüp hapse giren benim hyung. Rosé bunu yapamayacak kadar narin."
Korkuyla gözlerim kocaman açıldı. Hapse girdiğini biliyordum, ama birini öldürdüğünü bilmiyordum. Bu... çok korkutucu.
Jin bana bakarak kahkaha atarken "Rosé'nin yüzüne bakın çabuk!" deyince tüm gözler bana döndü.
Nasıl bir ifade takındım bilmiyorum ama hepsi bana kıkırdamıştı. Yanımda oturan Hoseok sakince kahvesini yudumlamadan önce "Sakin ol, sadece meşru müdafaa." dedi.
Yine de korkutucuydu ama bunu duymak biraz da olsa içimi rahatlatmıştı. En azından kendini korumak içindi. Cani içgüdüsüyle değildi.
Taehyung sinirle arkasına yaslanırken "Kendi isteğimle öldürdüm o şerefsizi, hyung." dedi. Ortamın havası değişmişti. Tüm herkes Taehyung'a bakıyordu. Jungkook hariç...
Namjoon, burnuna doğru düşmüş gözlüğünü parmağıyla yukarıya iterken "O adam Jungkook'a öldüresiye şiddet uygulamıştı, sen de onu korudun. Bu meşru müdafaadır." dedi. Hemen ardından ise Yoongi ekledi. "Ayrıca buna hakim karar verdi, sen götünü yırtsan da bu inkar edilemez bir gerçek."
Demek Jungkook'u korumuştu. Ayrıntıları karşı konulamaz bir şekilde çok merak ediyordum. Ama beni ilgilendirmeyen bir şeydi.
Bakışlarım genç adama dönünce başının eğik olduğunu gördüm. Canı sıkkın gibiydi. Onu az da olsa anlayabiliyordum. Ben şiddet görmemiştim ama zorbalığa uğramıştım.
Diğer yanımda oturan Jungkook'un omzunu sıvazladım. Desteğimi hissetsin istedim.
Jin ortamdaki gerginliği dağıtmak istercesine "Her neyse, bunu konuşmak için gelmedik. Rosé... Bir daha Jimin'i nerede görebileceksin?" dedi.
Yoongi bana histerik bir şekilde gülerek "Rüyalar aleminde." deyince Namjoon sinirle lafa atladı. "Henüz elle tutulur bir kanıt olmasa da bilimsel olarak evrenler arasında seyahat var. Birçok bilimadamı bunu savunuyor. Sen t*şak geçmeye devam et Min Yoongi."
Hoseok araya girerek "Hey Joon, sakin ol." dedikten hemen sonra Jungkook parlayan gözlerini kocaman açıp "Astral seyahat gibi mi Namjoon hyung?" diye sordu.
Taehyung inanmazca başını iki yana sallarken "Bu imkansız." dedi.
İmkansız...
Ama yaşıyordum. Ve Namjoon beni savunmasaydı gerçekten delirdiğimi düşünecektim. Duygularım alt üst olmuştu. Dolan gözlerim buna işaretti.
Gergince, masanın altından avuç içime tırnaklarımı batırdım.
Jin sesini yükselterek "Yah! İmkanlı veya imkansız. Elimizdeki tek şey bu, Jimin'den bir tek rüyada haber alabildik. O zamana kadar günlerce aradık. Bulabildik mi? Hayır. Bu kızın bile hiçbir şeyini bulamıyoruz. Ne resmi kayıtlarını ne ailesini ne de arkadaşlarını..." dedi.
Yoongi sinirle ellerini masaya koyup konuştu. "Ya akıl hastanesi kayıtlarına baktınız mı? Hastaneden kaçma olasılığı daha yüksek."
Jungkook sessizce "Baktık ama bulamadık." dediğinde Jin gözlerini devirerek "Belki de o hastanede senin olman lazım, sinirini kontrol et." dedi.
Derin derin nefes almaya çalıştım. Sinirden, gözlerimdeki damlalar yanağımla buluştu. Ağlamak istemiyordum ama sinirimi ve hüznümü içimde tuttukça canım yanıyordu.
Hızla sandalyemi geriye ittim. Tiz ses oturma odasına yankılanırken ayağa kalkıp dış kapıya doğru yürüdüm. Kaçmak istiyordum. Her şeyden, herkesten.
Yoongi'nin sinirli kükremesini arkamdan işittim. "Nereye gidiyorsun?! Otur buraya, konuşacağız!"
"Senden uzağa Min Yoongi!"
Ardından ise kapıyı çarpmadan önce tekrardan sinirle bağırdım.
"Lanet olsun, keşke o gün beni Seokjin kurtarmasaydı!"
××××
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forever Young • Jirose
FanfictionPark Chaeyoung o gece yaşamını yitirmek istemişti. Küvetin içine tamamen girmeden önce yavaş yavaş son nefesini vermişti. Tıpkı Park Jimin gibi. Ama onların hikayesi kalp atışları bittiği anda başlamıştı.