taehyung'uma
şu anda saat gece 03.30 ve cigarettes after sex'in opera house şarkısını dinliyorum. biliyorum biliyorum bu tarz şarkıları çok sevmiyorsun çünkü kafanı dağıtmak için dinlediğin şarkılarda hüzün olmasını saçma buluyorsun. ama bu şarkı beni rahatlatıyor tamam mı?
bu büyük ihtimalle sana yazacağım son mektup. bunu özleyeceğim. okumayacağını bile bile içimi sana dökmeyi özleyeceğim ancak bu konuda yapabileceğim bir şey yok.
itiraf etmeliyim ki, şu anda bir duygu patlaması yaşıyormuşum gibi hissediyorum. son yirmi dört saati kafamda tekrar edip duruyorum. sana olan duygularımı nihayet itiraf ettim. sen de bana aynı şeyleri hissettiğini söyledin. mutlu olmalıyım değil mi? ama artık konuşmayacağımızı söylediğini hatırlarken kalbim acıyor.
yine de benden hoşlandığını söylediğin an ve ondan önceki gece hayatımın en mutlu anlarından biriydi; ben ağlarken yüzümü okşadığın, saçımı karıştırdığın ve beni yanağımdan ardından da "yanlışlıkla" dudağımın kenarından öptüğün zaman... ah, benim kesinlikle favorimdi çünkü seni öpmeye en yakın olduğum an oydu. garip bir şekilde, bunların hepsi zihnimde sonsuza kadar yaşamasını umduğum harika anlar olsa da, bana çok fazla acı veriyorlar. hem mutluyum hem de üzgünüm ve hala bunun nasıl olabileceğini anlamaya çalışıyorum ve bütün bu duygularımı anlayabilecek tek kişi senmişsin gibi hissediyorum.
gözyaşlarımı haykırmak istiyorum ama sevinç gözyaşları mı yoksa üzüntü gözyaşları mı bilemiyorum. sanırım söylemeye çalıştığım şey şu: böyle hissetmemin sebebi sensin. çelişkiler var ve içinde bulunduğumuz durumdan nefret ediyorum. birlikte olamıyoruz ama senin başkasıyla olmayacağını da biliyorum. bunu diyorum çünkü başkalarına bana baktığın gibi bakmadığını biliyorum, daha doğrusu bakmadığına inanmak istiyorum. gözlerinde öyle bir tutku ve arzu var ki, senin yanında olma isteğim daha da körükleniyor.
bana deli diyebilirsin ama seni güldürüp gülümsettiğimde ve gözlerinin içine baktığımda seninle bir gelecek görüyorum. işe hazırlanırken kendimi sana kahvaltı hazırlarken görüyorum. bizi defalarca izlediğimiz filmleri tekrar tekrar izlerken görüyorum. kendimi seninle romantik bir gecede yemek yerken ve ağzının kenarına bulaşan sosları öperken görüyorum. tartıştığımızı bile görüyorum, çünkü arada tartışma olmadan hangi ilişki sağlıklı olur ki?
üzgünüm. bütün bunların çok fazla olduğunu biliyorum, ama sana söylemek istediğim şeyler göğsümü ağrıtıyor ve bunu yüzüne söyleyecek kadar cesur olmamam bana yardımcı olmuyor. hayal kırıklığına uğradım, seni hayal kırıklığına uğrattım ve bu günlerde savunmasız olmak benim için çok zor. senden karşılık alamamaya alışmıştım. beni üzen şey sevgime karşılık vermemen değildi, seni sevdiğimi bilmemendi. şimdi ise bilmen üzüyor. bunları söylüyorum çünkü daha ne kaybedebilirim ki? ve evet, tüm bunları söylememin bir fark yaratmayacağını da biliyorum.
senden ilk kez etkilendiğim gün kendi ders kitabını getirmediğin için benim ders kitabımı ödünç aldığın gündü. kitap benim olmasına rağmen benim için önemli yerlerin altını çizip küçük notlar yazmıştın. arkandaki wheein'den ödünç alabilirdin ya da yanındaki momo'dan, ama yine de benim sırama yaklaşıp "kitabı beraber kullanabilir miyiz?" diye sormuştun. güzelliğin karşısında afalladığmı hatırlıyorum. sana cevap vermediğimi sen tekrar bana seslenene kadar fark edememiştim bile. bütün bunlar benim için yeni birer duyguydu. kitaba küçük küçük notlar alıp renkli kalemlerle süslerken ben senden o kadar etiklemiştin ki beni günlerce aklımdan çıkartamadım seni.
eh tabi daha sonra o günler yıllara döndü.
bütün bunları hatırlıyor musun bilmiyorum çünkü derste konuştuğumuz o süre boyunca bana ismimi sormamıştım ve ilk tanıştığımız günden ben sana mesaj atana kadar geçen süre boyunca benim birkaç başarısız seninle konuşma denemelerim dışında hiç iletişimimiz olmadı. 2 yıl boyunca kimya dersini beraber almaya devam ettik ancak sen bir kez bile yanıma oturmadın, bir kez bile selam vermedin.
ama sorun etmiyordum. sen tarafından görülmemeye alışmıştım artık.
bütün bunları sana yazıp yüksek sesle düşünürken bu süreçte beni en çok neyin incittiğini anladığımı fark ettim. arkadaşın olmak. ve hayır, tekrar arkadaşın olmayı istemeyeceğim anlamına gelmiyor bu, çünkü bu son birkaç ayda seninle konuşmak, hayatımı biraz daha az acınası kılıyordu. ve senin hayatında arkadaşın olmayı, hayatında hiç olmamaya tercih ederim. bir başkasıyla mutlu olduğunu görsem bile arkadaşın olmayı tercih ederim. henüz seni başkasıyla hiç görmememe rağmen, bu gelecekte olabilir. sonsuza kadar benden hoşlanmayacaksın. sadece bu gerçekleştiği zaman bunun beni fazla incitmemesini umuyorum, ama ben zaten kendimi en kötüsüne hazırlamış durumdayım.
belki sana abartı gelecektir ama çok şeyin en iyisini hak ettiğine inanıyorum ve ayrıca sana verebilecek yeterince şeyim yokmuş gibi hissediyorum. ve wheein'i kullandığım için üzgünüm. seninle olmaya bu kadar yaklaşmışken olamamak çok zor geliyor. seninle birlikte olamamaktan bıktım işte. sana karşı o kadar fazla şey hissediyorum ve sana sahip olamamak beni üzüyor. senin için ben kimim? bunu bile bilmiyorum.
bunu sana söylemek istediğimden emin değilim, sana kendimi acındırıyor gibi gözükmek istemem ama bu mektubu da okumayacağını bildiğim için sorun olacağını düşünmüyorum. dün seninle konuşmamız bittikten sonra ağlamaya başladım. tamam bu ilk kez yaptığım bir şey değildi ama sakinleşmem oldukça uzun sürdü bu sefer. sana bunu bana üzülmen ya da dediğim gibi acıman için söylemiyorum. sadece ne kadar yorulduğumu bilmeni istiyorum. bazen gerçekten kötü ruh haline giriyorum ve arkadaşlarımla olduğumda bile bu yalnızlık hissinden kurtulamıyorum. bana hiçbir şey hissettirmeyen bu ruh haline giriyorum. ve evet, bazı insanlar bunun iyi bir şey olduğunu iddia edebilir, ama ben farklı hissedebilmek için tanrıya yalvarıyorum. evet, herhangi bir acı, üzüntü, suçluluk, utanç ve hatta stres hissetmiyorum ama aynı zamanda neşe, mutluluk, memnuniyet, aşk da hissetmiyorum. sadece, boş hissediyorum. bütün iyi duyguları da feda ediyorum. hissettiğim tek "his" midemdeki, hiçbir miktarda uykunun, yiyeceğin, suyun, duygunun veya ilacın bu açlığı gideremeyeceği devasa, bitmeyen bir çukur. sadece saf boşluk, hiçlikle dolu bir uçurum. zaman zaman böyle hissetmekten o kadar nefret ediyorum ki bunu hiç kimsenin hissetmemesini dilerim.
bundan sadece içimdeki o karanlık boş çukuru dolduran hayatımdaki tek kişi olduğunu bilmen için bahsettim. hiçbir şey hissetmediğim zamanlarda, sen bana bir şeyler hissettiriyorsun. günüm kötü geçtiği zaman denemeden bile beni daha iyi hissettirebiliyorsun. sadece seni görmem bile yetiyor çünkü varlığın gerçekten mutlu olmam için ihtiyacım olan tek şey. sadece hayatımda olman yeterli oluyor.
dürüst olmak gerekirse, bu mektubu bitirmeye de korkuyorum. bunun sana yazacağım son mektup olduğunu bilmek canımı yakıyor. sana veda etmek zorunda olduğmu bilmek canımı yakıyor. ama güzel zamanları ve her şey farklı olsaydı neler olabileceğini düşünerek ilk aşkıma, ve ilk kalp kırıklığıma veda ediyorum.
yakında, çok yakında.
bunları umursamayacaksın.
bu duygular kaybolacak.
bana olan ilgin körelecek.
senin için sadece kalabalığın içindeki bir yüz olacağım.
görmezden geleceğin bir yüz; beni tanıdığın zamanki seni utanarak hatırlayacağın bir yüz.
daha doğrusu, birbirimizi tanıdığımızı sandığımız zamanlardaki.
yabancı.
artık birbirimize yabancılardan başka bir şey değiliz. tutulmamış sözler, söylenmemiş sözler, yitirilmiş aşklar ve unutulmuş hayallerle. artık sadece dökülen sevgi ve nefretle birbirimize yabancıyız.
ve ben sadece yarattığımız bu karmaşada geriye kalan güzellikleri kurtarmaya çalışıyorum.
-jungkook
-
bölüm sonu