3.Bölüm "GÜZEL ŞEYLER"

34 5 2
                                    

                                                                       3.Bölüm "GÜZEL ŞEYLER"

"Kaç sene oldu şimdi?"

Bakışları düşündüğünü belli edercesine yukarıya doğru kaydı. "Yirmi. Yirmi sene oldu."

İmrenir gibi dudak büktüm. Dile kolay bir yirmi seneden bahsediyorduk. İki insanın yirmi sene boyunca bir olması, beraber olması kolay bir şey olmamalıydı. Çok sevmeliydin herhalde. Her şeyden, kendinden çok sevmeliydin. "Çokmuş be!"

Kafasını salladı. Olduğu yerde salındı, aynı benim gibi cebinde olan ellerini cebinden çıkartıp eklemlerini kütletti. Sonra da kollarını göğsünün üzerinde birleştirdi. Gözlerim yüzünde dolanırken hafif gülümsemesini yakaladım. "Ne oldu? Niye güldün?"

Omuz silkti. "Bilmem. Sadece bir an biz de böyle bir aşka denk gelir miyiz acaba diye düşündüm." Sırt çantamın askısını düzelttim. "Boş versene, zaman kaybı zaten." Gözlerini devirdi. "Aynen aynen zaman kaybı!" Söylediklerini takmıyorum, senin aksine ben aşka inanıyorum diyordu. Ben inanmıyorum demiyordum ki, sadece zordu bence. Hatta çok zordu. İnsan zaman zaman kendine bile tahammül edemezken bir başkasına nasıl bu kadar bağlanabiliyordu ki? Nasıl bu kadar sevebiliyor, inanabiliyor o kişiye? Bu yüzden aşkın bir tanımı yok bence. Mantıklı bir açıklaması da yok. Sadece karmaşık. Tuhaf bir şekilde hem de..

Kendimi açıklamaya çalışacağım sırada yanımıza gelen üçlüyle duraksadım. "Hadi bir an önce çıkalım şu okuldan artık!" Çağatay'ın dillere destan isyanları.. Bu hâlleri bazen beni bıktırıyordu. Hep bir şikayet hep bir şikayet! "Çekmişsin yine isyan bayraklarını." diye söylendim. Belki ses tonumdan şikayetlerinden bıktığımı anlardı. Gerçi Çağatay'dı bu. Vurdumduymazlıkta üstüne tanımadığım insan. "Sorma, gelirken fırçayı yedi yine Bekir Hoca'dan." diyen Sinan'a baktım. Boşta kalan elimi koluna geçirdim ve kafamı omzuna yasladım. "Neden?" diye soran Seden'e baktım. Deniz'in sesiyle bu sefer de onun üzerinde gezindi bakışlarım. "Neyse ne ya, boş verin. Daha fazla moral bozmaya gerek yok."

"Sanki takıyorum o şerefsizin söylediklerini." diyen Çağatay'ı Sinan uyardı. "Oğlum, hocalar hakkında düzgün konuş lan! Hak etmediğinden sanki!" Çağatay kaşlarını çatıp Sinan'a doğru bir adım attığında voltaj seviyesi yükselmişti sanki. Bakışlarım dudakları aralanan Çağatay'dayken ikisinin arasına giren Deniz Çağatay'ın kolundan tutup geriye doğru çekti. "Hadi abi, hadi! Sizin dağılma vaktiniz geldi. Durduk yere saçmalamayın şimdi."

Sinan bakışlarını Çağatay'dan çekip etrafta gezdirmeye başladığında Çağatay'da kolundaki Deniz'in elini ittirdi. Neler oluyordu bunlara? Bu kadar önemsiz bir konu için kavga edecek kişiler değillerdi. Kesin aralarında bir şey olmuştu. Olmayacak yerde, olmayacak konuyla ilgili kavga edecek yer arıyorlardı resmen. Kim bilir Çağatay ne yapmıştı da sabır taşı Sinan'ı zıvanadan çıkarmıştı. Sinan, akıllı çocuktu. Ota boka sinirlenip kavga çıkaracak yer aramazdı. Çağatay'da tam tersiydi işte. Nerde kavga kendileri orada.

Gözüm ara bulucu Deniz Kemal'e kaydığında gözlerinin Çağatay'la Sinan arasında gidip geldiğini gördüm. İçinden hasbinallah çekiyor gibiydi. "Sinan gerçekten haklı bu konuda Çağatay. Düzgün konuş biraz. " Çağatay'ın bakışları Seden'i buldu. "Sen bu konuda yorum yapacak son kişisin Seden. Bir sus istersen!"

Çağatay'ın bu sert çıkışına karşı Seden neye uğradığını şaşırdı. "Niyeymiş o?"

Bu muhabbetten iyice sıkılmıştım. Ne hocaymış arkadaş! Günde sadece bir kaç saat gördükleri insan yüzünden kavga mı edecekti şimdi bu kuş beyinliler? Lafa geldi mi bir de sıkı arkadaşız diye kasıla kasıla gezinirlerdi. Neyin tantanasıydı bu? Çağatay'ı tanımıyor gibi davranıyorlardı sanki şu an. O hep böyleydi. İstediği kişi hakkında istediği gibi atıp tutardı. Sadece aklıma takılan şey Seden'di. Bu konunun neresindeydi ki Seden? Ne alakaydı yani? Çağatay neden Seden'in yorum yapmasını istememişti? Neler oluyordu? Niye hiç bir şeyden haberim yoktu benim?

YALNIZ ÇİÇEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin