4. BÖLÜM
Uyandığında nefes nefeseydi. Terler içindeydi. Gördükleri karşısında boğazı düğümlenmişti. Zorlukla nefes almaya çalıştı. O rüyanın gerçek olduğuna yemin edebilirdi.
Kapı çalınca heyecanlandığını hissetti. Hemen kapıya doğru koşturdu.
"Baba?" diye haykırdı Alice. "Neler oldu!"
Babası rüyasında gördüğü haline hala çok benzese de biraz daha temizdi. Ama bu sadece bir aldatmaca olmalıydı. Büyük ihtimalle Alice onu bu halde görünce mümkün olduğunca az endişelenmesini istiyor gibiydi.
Babası Richard, tek bir kelime bile etmeden en yakındaki koltuğa doğru sendeleyerek ilerledi ve koltuğa yığıldı. Yorgun, acı dolu bir çığlık kopartıp gözlerini yumdu. Birkaç saniye sonra horlamaya başladı.
'Sabret biraz Alice', dedi Alice kendi kendine. Zaten her şeyi çok yakında öğreneceğini hissediyordu. Morgan bile ona böyle söylemişti.
Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı gibi bir his vardı içinde. Ve büyük ihtimalle de yanılmayacaktı. Babasının üstünü bir battaniyeyle örttü.
Okula gitmesi gerektiğini tamamen unutmuştu.
Mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Buzdolabının kapağını açıp baktı. Barbekü sosu kutusu, yarısı boş bir süt bardağı ve birkaç ıvır zıvır dışında bomboştu. Yüzünü buruşturup geri kapattı. Tezgahın üstüne baktığında, çürümüş bir muz gördü. Başka şansı yoktu. Tadı kötü de olsa bir şey yemeden duramazdı.
İç geçirip eliyle muza uzandı. Tam eline almıştı ki, durmaksızın çalınan servisin sesiyle irkilip muzu tuttuğu gibi bahçeye fırladı. Koşarken hızla muzu soyup yemeye başlamıştı ki, ağzına gelen beklenmedik tat üzerine tükürdü. Ancak, gördükleri karşısında inanamayıp koşmayı bıraktı. Muzu yere düşürdü.
Muz taptazeydi. Tadı çok güzeldi. Sıcacıktı. En ufak bir çürük dahi yoktu...
Alice yavaşça servise bindi. Hissettiği duygular karmakarışıktı. Tek bir kelime etmeden en yakındaki koltuğa oturdu. Yanına birinin oturduğunu hissetti.
"Alice," dedi Linda. "Sen iyi misin?"
Alice dönüp Linda'yla göz göze geldi. Bir kez daha, Linda'nın yemyeşil gözlerinin ne kadar derin olduğunu fark etti. Gözlerini ondan alamıyordu bazen. Simsiyah, kahküllü, dirseklerine kadar sarkan parlak saçları yemyeşil gözleriyle tamamlanıyordu. Okulun en güzel kızı o olabilirdi.
"Evet." dedi Alice zorlukla. Konuşacak hiç hali yoktu. "Ben iyiyim."
"Hasta gibi görünüyorsun." dedi Linda. Eliyle Alice'in yüzünün önüne gelen sarı saçlarını eliyle geri attı ve alnına dokundu. "Ateşin var mı?"
Alice inatla Linda'nın elini geri itti. "Ben iyiyim Linda! Biraz yorgunum sadece."
"Ne oldu?" diye sordu Linda. "Yoksa yine Jennifer yüzünden mi?" Öfkeyle geriye dönüp Jennifer'la göz göze geldi. Jennifer gözlerini kırpıştırdı.
"Hayır. Onunla alakası yok."
"Ne oldu o zaman?"
Alice bıkkınlıkla iç geçirdi. "Boşver, Lin. Sonra anlatırım. Anlatamayacak kadar yorgun hissediyorum şu anda."
Linda o zaman pes etti ve arkasına yaslandı. "Sen öyle diyorsan..."
Linda yinede Jennifer'a döndü bir kez daha.
"Ne var? Seni lanet olasıca!" diye bağırdı Jennifer arkadan.
Otobüs o kadar sallandı ki uykuya daldığını o an fark etti Alice. Kapılar açıldı. Zorlukla ilerlemeye başladı ve Linda da onu takip etti.
Alice en arka sıraya oturdu ve Linda da onun hemen yanındakine oturdu. Öğretmen gelmeyince Alice aklına takılan bir soruyla kaşlarını çattı. Linda'ya bunu sormalı mıydı emin değildi. Tüm bu yaşadıkları zaten anlatsa bile Linda ona inanmazdı.
"Linda," diye fısıldadı Alice. Linda onu daha rahat duymak için yanına doğru eğildi. "Sana bir soru sorabilir miyim?"
"Tabii." diye fısıldadı Linda.
"Şey... Y.İ.Y.P. neyin kısaltması biliyor musun?"
Linda yutkundu. Yüzünün kızardığını fark etti Alice. "Hayır," dedi. "Hiçbir fikrim yok."
"Yalan söylüyorsun." dedi Alice. "Yalan söylüyorsun. Ne zaman yalan söylesen yüzün kızarır."
Linda'nın yüzü daha da kızardı. "Hayır, Alice. Neden bahsettiğini bilmiyorum bile."
Alice tam bir şey söyleyecekti ki yüzyılın en sinirli öğretmeni olan tarih öğretmeni, Bay Bean, içeri girdi.
"Bunu sonra konuşacağız, tamam mı?"
Linda'nın boğazından tuhaf bir hırıltı geldi. Pes etmiş gibi Alice'e döndü ve "Tamam, biliyorum, tamam mı? Sanırım her şeyi anlatmanın zamanı geldi."
Alice gafil avlandı ve heyecan ve zaferle bir çığlık attı. Ve heyecanla ayağa kalktı. "NE?"
Bay Bean sinirden deliye dönmüş ve fal taşı gibi açılmış gözleriyle Alice'e döndü. "BAYAN ALICE! DERSTEYİZ!" Kelimeler ağzından adeta tükürürcesine çıkmıştı.
Alice utançtan kıpkırmızı kesildi. Yerine geri oturdu. "Özür dilerim... Bay Bean... Üzgünüm..."
"ÜZGÜN OLSAN İYİ OLUR ÇÜNKÜ OKULDAN SONRA CEZALISIN!"
Jennifer bir kahkaha patlatıp tehditkar bir ifadeyle sınıftakilere bakınca bütün sınıf gülmek zorunda kaldı. Alice iyice sinirlendi ama kendini tuttu.
"Bir dakika!" dedi Linda. "Ben yaptım. Deliler gibi bağıran ve dersi bozan bendim!"
Alice hayretle Linda'ya baktı. "Bunu kendine yapmana gerek yok." diye fısıldadı.
"Hayır, hayır, hayır!" diye haykırdı Jennifer. "Ben her şeyi gördüm. Dört saatlik bir cezayı hak eden kişi Alice Towns!"
Bay Bean sinirle bağırdı. Sesi o kadar kalındı ki en önde oturanlar irkilip duruyordu. "KESİN SESİNİZİ! OKULDAN SONRA TAM BEŞ SAAT DAHA BURADASIN, ALİCE TOWNS! KONU KAPANMIŞTIR!"
Alice öfkeyle iç geçirdi. Bunu hak edecek ne yapmıştı ki? Bir kez daha, Bay Bean'den ne kadar nefret ettiğini geçirdi içinden. Ama bir şey demedi. Daha fazla sinirlendirmek istemiyordu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seçilenin Ateşi
FantasíaÜç, iki, bir... Sadece yaşadığımız gezegenden başka evrenlerin de var olduğunu, kim bilebilirdi? Üstelik bunlardan bazıları, masal olarak dinlediğimiz Periler'in, Melekler'in ve İblisler'in evreni... Alice de bir Yarı Peri'dir. Ama ruhundaki öfke v...