2. BÖLÜM
"Alice! Uyan! 'Hemen'!"
Alice gözlerini ovuşturdu. Uykudan uyandırılmak berbat bir şeydi. Ama yine de kalktı.
Kalkar kalkmaz dengesini kaybedip az kalsın düşüyordu ki yanındaki yataktan destek alıp doğruldu. Ama sonunda vücudunda ona "Geri yat! Geri yat!" diye adeta yalvaran kaslarına teslim olup yatağının üstüne oturdu.
Esnedi ve kendine gelmeye çalıştı. Başı fena halde ağrıyordu. Başını kaldırınca odasının kapısının önünde dikilip ona dik dik bakan babasını fark etti.
İlk önce yine ne olduğunu anlayamadı. Hatırlamaya çalıştı ve beynini zorladı. Dünkü geziden sonra bu artık ona çok zor geliyordu.
Sonunda hatırladı. Yaşadıklarından sonra Jennifer'ın ona tabii ki inanmayıp -zaten kimse ona inanmamıştı- dalga geçtiğini ve Alice'in de daha fazla dayanamayıp ona çok -hatta morarmış kadar fazla- sert bir şekilde yumruk attığı geldi. Yaşadığı onca olaydan sonra Jennifer'a katlanamayacaktı.
Bunu kimse fark etmemişti ama kesinlikle Jennifer bunu birine şikayet edecekti. Ve eğer öyle bir şey olursa... Alice'in sınıftan, ya da daha da kötüsü, okuldan atılma riski vardı. Aslında, ona göre hava hoştu. Sonuçta, Jennifer Christiana Dobez'den kurtulmuş olacaktı ama babası onu cezalara boğacağından, bunun olmasını artık o da istemiyordu.
Babası gözlerini sinirden dolayı kıstı.
Alice şüpheyle babasına baktı. Öğrenmiş miydi? Ah, hayır, diye geçirdi içinden. Okuldan atılamam, hayır.
"Bana bir açıklama yapmayacak mısın?" diye sordu, parmağıyla elindeki sınav kağıdında 'notu: 39' yazan yeri işaret etti.
Alice rahatladığını hissetti ve uzun süredir nefesini tuttuğunu fark ederek derin bir nefes aldı.
Babası bir an sinirden deliye döndü. "Ne yani? Tepkin bu mu? Daha mı 'kötü' bekliyordun?"
Alice üzgün bir ifadeyle babasına baktı. Rahatlamanın yanı sıra, kendini suçlu hissetti.
Babası bıkkınlıkla başını iki yana salladı. "Hiç değişmiyeceksin, asla, Laz... yani Alice."
Alice kaşlarını çattı ve başını yukarı kaldırdı. Nedense bu yanlış söylediği kelime, ona çok, çok tanıdık geldi. Morgan adlı yaratık da ona böyle söylemişti. Babasının da ona -büyük ihtimalle- böyle söylemesi Alice'in çok daha şüphelenmesine neden olmuştu.
"Ne dedin sen?" diye sordu Alice.
"Konuyu değiştirmeye çalış-"
"'Laz...' dedin. Bana böyle söyledin." diye üsteledi Alice. "Bu isim sana nereden tanıdık geliyor ki? İsmi bu olan kimseyi tanımıyorsun bile."
Babası gergin bir şekilde iç geçirdi. "Yani? Yanlışlıkla söyledim işte. Konuyu değiştirmeye çalıştığını biliyorum, Alice!"
"Hayır, baba. Anlamıyorsun. Hiçbir zaman da anlayamayacaksın." Bir an gözleri dolduğunu fark edince kendi bile buna şaşırdı.
Gözlerini ovuşturarak gözlerinin dolmasını engelledi. "Baba," dedi. "Lütfen, bana o laz- isminin devamını söyler misin?"
Babası tek kaşını kaldırdı. "Sadece yanlışlıkla sana bir isim söyledim. Çok da önemli birşey değil!"
"Olabilir. Ama benim için çok önemli. Lütfen, baba, lütfen. Notlarımı da düzelticeğim. İnan bana. 'Lütfen.'"
Babası bu sefer daha da şaşkındı. "Madem bu senin için bu kadar önemli... 'Lazy Trowns. 12. Y.İ.Y.P.'" Kelimeler ağzından adeta başka biri söylüyormuşçasına çıkmıştı.
Alice boş gözlerle ona baktı. Şok olmuştu. İçinde bulunduğu şoktan çıkması da epey uzun sürücekmiş gibi geldi kendine.
Alice sonunda konuşmayı başardı. "Baba, sen neler söylüyorsun? Bu bir film karakteri ismi falan mı? Hani şu geçen gün izlediği-"
Derken bir gümbürtü koptu ve Alice'in sözü kesildi. Babası kendini yere bıraktı ve yüzüstü yere düştü. Ayağa kalkmak için çaba göstermeyince Alice ölmüş olmasından korkup dehşete düştü ve yanına yaklaştı. Yüzünü kendine doğru çevirdi. Burnundan nefes alıp verişini hissedince rahatladı.
Ses o kadar yüksekti ki Alice ne kadar bağırırsa bağırsın kendi sesini bile duyamıyordu.
Şimdi de yer sarılmaya, büyük bir deprem kopmaya başladı. Alice korkmaya başladı ve aklına gelen bir düşünceyle korkusu daha da arttı: Morgan adlı yaratık geri gelmiş olabilir miydi?
Yer sarsıntısı daha da arttı ve Alice ayakta duramayıp yere düştü.
Birden yer çatlamaya ve ikiye ayrılmaya başladı. Şimdi Alice'in odasının tam ortasından iki kalın çizgi geçiyordu ve çizgiler her saniye daha da birbirinden uzaklasıyor, uzaklaştıkça da aradaki boşluk artıyordu.
Alice çizgilerin hedefinde zavallı babası olduğunu fark edince dehşete düştü ve üzerindeki transtan aceleyle çıkmaya çalıştı. Babasının kollarından sıkıca tutup tüm gücüyle çekmeye çalıştı ancak hiç hareket ettiremedi: Babası onun taşıyamayacağı kadar çok ağırdı.
Birkaç dakika sonra pes edip geri çekildi. Terden alnı ıslanmıştı. Islak çıplak ayakları yüzünden az kalsın kayıp düşüyordu.
Yarık birden iyice açılınca Alice gafil avlandı ve son anda sağa doğru kaçtı. Ama maalesef babası yarığın içine düştü. Alice aceleyle babasını görebilmek için yarığın içine baktı ama karanlık ve sonu olmayan bir boşluk vardı sadece. "BABA!" diye haykırıyordu bir yandan ve sesi yankılanıyordu. "Baba!"
Yarık kapanmaya, çizgiler birbirine yaklaşmaya başladı. Alice o kadar dehşete düşmüstü ki, bunu çok geç fark edebildi. Aceleyle başını yarıktan çıkardı.
Yarık büyük bir gümbürtüyle kapanınca oda bir an sarsıldı.
Alice kontrolsüzce ağlamaya, etrafındaki eşyaları eliyle yıkmaya başladı.
Ne oluyordu? Bunları hak edecek ne yapmıştı? Acaba Tanrı onun günahlarını mı cezalandırıyordu?
Saçma, diye düşündü Alice. Öyle bir şey yapmamıştı. Yapsa bile o kadar şeyi hak etmemişti.
Aklındaki sorular durmaksızın beynine akın etmeye devam ediyordu:
Babası nereye gitmişti? Geri gelecek miydi? Alice'e ne demişti?
Alice odasında sinirle volta atmayı kesti. Babasının dediklerini hatırladı: 'Lazy Tred. 12. Y.İ.Y.P.' Bu da ne demek oluyordu? Birden sinirden deliye döndü. Kafasında tonla soru olması ve hiçbirine en ufak bir cevap veya tahmin bile vermemesi, onu delirtiyordu. Ama sonunda yere oturdu.
Aklına gelen bir fikirle ayağa kalktı. Morgan ona buna benzer şeyler söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seçilenin Ateşi
FantasyÜç, iki, bir... Sadece yaşadığımız gezegenden başka evrenlerin de var olduğunu, kim bilebilirdi? Üstelik bunlardan bazıları, masal olarak dinlediğimiz Periler'in, Melekler'in ve İblisler'in evreni... Alice de bir Yarı Peri'dir. Ama ruhundaki öfke v...