VEDA

40 24 11
                                    

Otobüsten indiğimde tam karşıdaki kaldırımda abim beni bekliyordu. Bir kere bile olsa vakit geçirmediğim abim şimdi beni yemek yemeye götürüyordu. Nedenini bilmesem de içimdeki şey tam anlamıyla korkuydu. Gizli saklı bir şeylerim yoktu elbette ama içime gömdüğüm bir sevdam vardı. Öğrenmiş olabilir miydi? Tedirgin adımlarla abime doğru adım adım yaklaştım. Güzel görünüyordu , her zamanki halinden diğer bir farkı saçları kıyafeti dağınık değil özenliydi. Yanına yaklaştıkça parfümünün kokusu burnuma doluyor hatırlamak istemediğim şeyler zihnimde tekrarlanıyordu.

" Yaba tipe , şu halin ne daha düzgün bir şeyler giymeyi deneseydin keşke."
"Uç emri verince bende direk uçmaya karar verdim."
"Neyse tamam haydi."

Klasik karadeniz abisiydi işte. Bir de benim abim(!). İki yabancı gibi yürümeye devam ettik kaldırımda. O önden bende adımlarını yakalamak için arkadan ilerliyordum. Kızgın değildi, hatta fazla sakindi. Olay sadece bir yemekten ibaretti. Öyleyse yiyelim bakalım yemeklerimizi. Keyfim yerine gelmiş üstümde duran tedirgin havadan kurtulmuştum.
O sıra da Adımlarına yetişmeye çalıştığım abim , bir şeyler anlatıyor kendince komik bulduğu şeye gülüyordu. Bende eşlik etmek adına kafamı sallıyor yalandan gülümsüyordum. Nihayet beraber yemek yiyeceğimiz yere geldiğimizde dışarda manzaraya bakan bir masaya oturmuştuk. Abimle karşı karşıya oturmak farklı bir histi , hoş keyifli ve heyecan verici tabirler buna uygundu.

Saatlerce oturduk yemeğimizi yedik şimdi önümde çikolatalı pasta ve ona eşlik eden çayım. Çatal çatal ağzıma götürdüğüm pasta abimin anlattığı komik bir şeyle püskürererek dışarı çıkması bir olmuştu.

"Yavaş ye yavaş boğulacaksın!"
"Su"
"Çay iç çayy boğazını açar"
"Boğuluyorum"

Genzime kaçan pasta nefes almamı zorluyor bir yandan da öksürük içinde can çekişiyordum. Abim ise hala olayın ciddiyetinde değildi.

"La kızımm sen gerçekten boğuluyorsun"
"Su..."

Bir anda karışan kafe ve başımda toplanan onca insan. Biri su veriyor biri sırtıma vuruyordu. Sonunda kendime gelebilmiş nefes alıp vermeye başlamıştım. Gözlerimden yaşlar damla damla süzülüyordu. Bana korkuyla karışık gözlerle bakan abim

" Az daha boğuluyormuşsun"
"Şaka yapıyorsun."

Anı mahvetmekte üstüme yoktu maalesef. Kırk yılın başı abimle baş başa yemek yemeye çıkıyorduk onda da boğuluyormuşum ya. Hesabı ödedik ve kalktık. Beni otobüs durağının yanına bırakıp işim var diyerek yanımdan ayrıldı. Ama nedense içimden eve gitmek gelmiyordu. Geçen sefer gittiğim sahile inmeye karar verdim istikametimi değiştirip. Yavaş adımlarla süzüldüm yeşilliklerin arasında. Denizin yosun kokusu burnuma buram buram esiyordu adeta. Böyle bir cennetin ortasında tek başıma hüzünle karışık yürümek de dudağımı büzmeme sebep olmuştu. Güneş ayrılıyordu masmavi gökyüzünün arasından.

Kafamı kaldırıp baktığımda , bir şehrin  hiç uğramadığım sokağını anımsatmıştı bana  karşımdaki sima. Gün batımı ancak bu kadar güzel durabilirdi birinin yüzünde. Durmadım, devam ettirdim adımlarımı. Ne o beni görüyordu ne de ben ona kendimi göstermek adına çaba sarf ediyordum. Hiç ummadığım anda karşıma çıkan bu kişi benim geçmişimdi. Ve şimdi Geçmişim yanımdan geçiyor ben ona gitme bile diyemiyordum. Gözlerimi usulca kapatıp kokusunu bir kez daha çiğerlerime armağan ediyordum. Zehirleyici bir çiçek gibi yayılıyordu içimde.

"Bayım, veda edemediğimiz ayrılıklar yaşadık  biz sizinle. Bir vedayı hak etmiyor muyuz  sizce de? Bu an bizim vedamız olsun o halde. Hoşça bakın kendinize bayım."

Bir kaç ötemde sırtımı bile dönmeden söylediğim kelimeler beni incitmişti. Duymuş muydu ? Belki de . Dinlemiş miydi ? Umarım. Ama benim bu vedayı yapmam gereken yaşanamamışlıklarım vardı. Bir gün batımında güneşin kızıl tonu boyarken gülümseyen yüzünü ardında bıraktığın bu kız veda ediyordu işte sana.

Sözlerim bu kadardı, vedamda. Küçük harabem daha da büyüyordu içimde. Arkamı dönüp sarılmak varken yürüyordum gözlerinin sırtımda olduğunu bilerek. 'kal' demiyordu ve ben de zaten kalamıyordum. İlk defa güçlü kalmam gereken bir durum vardı ve ben sendeliyordum. Gitmem gerekiyordu ve ben gidiyordum. İçimde bir vedanın ağırlığıyla ilerliyordum öylesine. Uzaklaştıkça bedenim çöküyordu. Tam o sırada bankta oturan kadının telefonundan gelen şarkı vedamızı tamamlamıştı.

"Bitti mi hikayemiz,
Bu ne biçim son böyle"

Bitti.

O esnada biri elimden tutup beni kendine çekip önümde diz çöktü.

"Ama seeen..."
"Benimle Evlenir Misin?"

LİMONLU ŞEKER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin