Uzayı bilmem ama kalbimde hayat yok.
Aşk yeşermez, duygu geçmez
Mutluluğu bağlasan durmaz..
Merhaba tanınlanmayan cisim
Ben insan..Uykusuz gözlerimle telefonun ekranına anlamsız
boş bakışlarla bakıyordum. Yazdığıma içten içe kızsam da cevabının fazla gecikmemiş olması beni şaşırtmıştı. Kararlarımın tutarsızlığına bozulmuştum iyice."Acılarımız aynı, kahramanlarımız farklı ufaklık."
Ufaklık mı? Omuzlarımda taşıdığım yükün ağırlığını bilseniz bayım. İnan dediğiniz laftan utanırdınız.
" Kahramanlar kurtarıcı değiller miydi? Neden o halde bizi bu ateşin içine bırakıp kaçtılar?"
"Peki seninle aynı ateşin içinde yansaydı yine de kurtarıcı kahramanın mı olurdu?"
"Korkup kaçtı demezdim."
" Kahramanlar da korkar."
" İster kusura bak ister kusura bakma. Ama ben beni bu ateşin içinde cayır cayır yanarken bırakıp kaçan o korkağa kahraman diyip başımın üstüne taç yapamam. Gül bahçesine benimle girerken, aşk tohumlarını beraber ekerken, ardından o bahçeyi alevler sardığında da söndürmek için benim elimden tutup gelmeliydi .Yanmalıydık. Ölmeliydik belki de ama kaçıp gitmemeliydi. Hazana çevirmemeliydi mevsimimi. Ben yandım küllerimi de savurdum artık . Canım yanmaz, Şimdi sıra o korkak kahramanda. Kahramanımızdı ya hani. Görelim bakalım cesaretini, o alevlere ne kadar dayanabilecek? Kendi ellerimle ateşini harlamazsam ben ben değilim bundan sonra ."
Sinirle klavyenin tuşlarına tek tek tıklayarak intikam yemini ediyordum adeta. Napıyordum ben böyle. Beddua bile etmeye kıyamadığım o çocuğu yakmaktan bahsediyordum gözlerimi kırpmadan. Neden bu kadar sinirlendiğimi anlamamıştım. Kelimeleri yazarken, içimdeki ses bağıra bağıra haykırıyordu bana. Sanırım haklıydı. Bu defa haklıydık!
"Ya ona şükretmen gerekirse?"
"Sen hep böyle soru mu sorarsın?"
"Sen hep böyle sinirli misin? "
"Genelde."
" Bazen. "Mesajlaşmanın garipliğine gülümsedim. Acı çektiği halde hala o acımasız canavarlara kahraman diyorsa bu acı fazlasıyla ona müstehaktı. Cevap yazmadan telefonu kapattım. Kafamı duvara yasladım hava çoktan aydınlanmış, güneşin ilk ışıkları ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerime değmişti bile. Canımı acıtmıştı. Bedenim gün gittikçe eksiliyor gücüm bitiyordu. Ne meltemin tenime değmesine ne güneşin gözüme çarpmasına ne de yağmurun bana dokunmasına dayanamıyordum. Bir yağmur damlası bile canımı acıtıyordu. Toparlanmam gerekliydi artık. Kendi dünyamda tek kişilik savaş fazlaydı. Tek kişilik bedende bu kadar ölü fazlaydı. Ama emin olduğum tek şey vardı o da attığım adımın yere sağlam basacak olmasıydı. Her darbeyi göğüslenmiş, sırtlanmıştım. Ruhumun yeni bir enkaza tahammülü olmamasına rağmen gelecek olan darbeyle de yıkılmayacağından emindim. Yani en azından ben şuan öyle hissediyordum. Birden bilincime işleyen o cümleyle yaslandığım yerden sırtımı dikleştirdim. Kaşlarım çatılmıştı.
" Ya ona şükretmen gerekirse?" demişti bana.
Ona şükretmek mi? Hangi biri için? Beni sevmediği için mi şükretmeliydim? Yoksa Beni sokak ortasında inim inim ağlattığı için mi? Asla! Onu tanıdığımda şükretmiştim oysa. Allahım dedim kendi kendime. Bu duygusuzluğun içinde sevda diye onu kalbime iliştirdiğin için binlerce şükür dilemiştim el açıp semaya. Uyumadan önce onunla bir gün aynı yastığa baş koymayı hayal ederdim her gece. Gerçi O da öyle söylerdi ya.. Yalanmış meğer. Nasip değilse neden? Neden bu içimde alev alev yanan sevda ateşi.. Gözlerimi kapattım. Tüm gece boyunca ağlamamak adına verdiğim yemin yanağımdan kayan damlalarla son bulmuştu. Dudağımı ısırdım. El açıp seni istedim ya Rabbimden, nasıl kurak toprakta yeşertmişse dallarımı seninle, belki yine bir gün soldurduğun çiçeklerim yeşerir yeniden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMONLU ŞEKER
Fiksi RemajaÜmitsizlik tüm benliğimi sarmışken bir de korkular eklenmişti üzerine. Titrerken parmak uçlarım ben sensizliğin kıyısında öldürüyordum ikimizi de. Ölümün kıyısında ne kadar tutunabilirdim sana ? Birbirini vuran dişlerim parçalıyor adını söylemek ist...