3 sene önce
"Yapma! N'olur dur artık! N'olur! N'olur... N'olur baba!" diye çığlık attım son kez. Artık gücüm tükeniyor. Sesimi kendim dahi çok zor duyuyorum. Sesim bana bile ulaşamazken karşımdaki bu acımasız adama nasıl ulaşabilir. Kapıyı var gücümle son defa yumrukladım. Kapıyı kilitledi. Keyifle güldüğünü duydum giderken. Bu son darbem oldu. Kapıya tekmemi geçirdim. Ellerimdeki kanlara baktım. Vahşet.
Gördüğüm tek şey: vahşet. "Beni bu hale nasıl getirirsin!?" dedim kesik kesik. Kendimi kapının arkasında yere öylece bıraktım. Gözlerim şiş, göz altlarım mosmor ve ellerim kapı yumruklamaktan kanlar içinde. Saçlarım dağınık, üstümdeki kıyafetlerim sinirimden dolayı yırtılmış, ellerim kan içindeyken avuç içlerime batırdığım tırnaklarımın acısını hissetmek isterken, saç diplerimin acısı kendini gösterdi. Nasıl da çekmişti öyle. Nasıl da sürüklemişti beni bu evin koridorunda. Nasıl da yaktı canımı.
Yine onun acısını benden çıkardı. Yine ve yine Barkın'n yaptıklarını bana ödetti. Benden aldı tüm öfkesini. Barkın'a kaldırmadığı ellerini bana kaldırdı ve Barkın'a çıkarmadığı sesini az önce tüm evde inletti bana resmen.
Gözlerim kapanmak üzereyken duvarda asılı duran boy aynasındaki yansımama baktım ve karşımdaki bu ezik, güçsüz kadına acıyarak fısıldadım boşluğa doğru.
"Seni asla affetmeyeceğim Barkın..."
Bardaki olayın ardından 1 ay geçmişti. O gün karşımda oturan Caner'in sırıtışını hafızamdan silmem günlerimi almıştı. Çok büyük bir kavga çıkmıştı. Yarkın, Caner'i yani kendi öz kardeşini, ikizini gözlerimin önünde dakikalarca dövdü. Caner de boş durmadı tabi. Deniz beni oradan uzaklaştırırken hem yaşadığım şoktan ağlıyor hem de bağırıyordum durmaları için.
Ardından Yarkın geldi ve arabasına bindik. Yol boyunca sinirini direksiyondan çıkardı.
Aralarında ne olduğunu hala bilmiyordum. Birbirlerinden nefret ediyorlardı ve bir kez daha ailesiyle beni tanıştırmama isteğini anlamıştım. Çünkü babası da kardeşi de korkunçtu. İkisi de ruh hastasıydı. Yarkın ve Caner'in ise ayırt edilebilir hiçbir özellikleri yoktu. Seslerine kadar aynılardı. Sadece kokuları farklıydı. Bunu da ancak ben bu kadar net anlayabilirdim sanırım.
Malum ikisine de sarılmıştım.
Yarkın ile bu 1 aydır o gün hariç çok güzel ilerliyorduk. 1 aydır güzel gidiyordu ilişkimiz. Genelde gündüzleri o işindeydi. Geceleri beraberdik. Genel olarak da çok önemli bir sorunumuz yoktu.
Ve bugün ise onun doğum günüydü.
7 Temmuz.
Doğum gününü kutlamaktan nefret ettiğini söylemişti bir keresinde. Sebebini sorduğumda da saçmalık olduğunu, insanların böyle şeylere fazla anlam yüklediğini söylemişti. Aslında haklıydı. Ben de çok sevmezdim ama beraber özel bir gün geçirmek için kutlamak istemiştim ama kesin bir dille böyle bir düşüncem olursa dahi direkt vazgeçmem gerektiğini söyledi. Bu yüzden ben de üstelemeyecektim. Sadece hediyesini verip kutlayacaktım.
Hediyesini de aldım evet. Bir çılgınlık ile.
Hediyesinden de kararsızdım ama alabileceğim en iyi hediyeyi almaya çalıştım. Piyano.
Evet piyano aldım. Neredeyse bin bir türlü borca girdim ve ona piyano aldım. Onun odasında bir resim görmüştüm. Küçüktü resimde. Piyano çalıyordu. Ona neden artık bir piyanosu olmadığını sorduğumda da cevap vermeyip geçiştirmişti. Ama fark etmiştim. O piyanoya aşıktı. Piyanodan bahsederken bile gözlerindeki o pırıltıyı görmüştüm. Ve Can'a, Güneş'e göre aptalca olan ama bana göre en güzel olan hediyeyi aldım. Piyanoyu nereye sokacağımı da bilmiyordum. Yarkın eve gelmeden odasına yollatacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP
ChickLit"Daha dün tanıdığın bir kıza bu kadar yükselmen normal mi?" dedim gözlerinin içine içine bakarak. Ve o cümleyi kurdu. Yerimden adeta sarsacak şekilde. "Seni daha dün tanıdığımı mı düşünüyorsun?"