Kasabada hava yavaştan kararmaya başlamıştı, Jeongin ve yaşlı çifte ise hala salonda oturmuş sohbet ederek kurabiye yiyorlardı. Jeongin küçüklüğünden beri Bay Dongmin'in hikayelerini çok severdi ve oturup saatlerce dinleyebileceğine inanıyordu. Yaşlı adam da çocuğun bu özelliğini hatırlamış olacak ki tamı tamına dört saattir askerlik anılarını anlatıyordu, Bayan Jiwo ise onlara limonata ve kurabiye hazırlamış sonra da yanlarına gelip sohbetlerine ortak olmuştu.
"Sonrada işte komutan beni yanına çağırıp bir güzel fırça çekip gönderdi."
Bay Dongmin bir diğer hikayesini bitirdiğinde Bayan Jiwo ve Jeongin onun anlatış şekline kahkahalarla gülüyordu, resmen onların yanındayken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti Jeongin. Anca pencereye bakıp güneşin batıyor olduğunu ve havada turuncu bir renk bıraktığını gördüğünde zamanın geçtiğini anlayabilmişti.
Bay Dongmin tam bir diğer hikayeye geçeceği sırada kapının kilit sesi gelmiş ve açılmıştı, oturdukları koltuklar kapının biraz ilerisinde olduğu için Jeongin arkasını dönüp kimin geldiğine bakmıştı. Gördüğü yüz ailenin oğlu Hyunjin'e ait olmalıydı, resimlerden gördüğü kadarıyla ona benziyordu.
Çocuk salonda oturan üçlüye bakmadan ayakkabılarını çıkarıp merdivenlere yöneldiğinde Bay Dongmin elinde tuttuğu kahve fincanını sertçe yanındaki sehpaya koyup koltuğunda dikleşmişti.
"Misafirimize hoş geldin demeyecek misin oğlum?"
Hyunjin merdivenin ilk basamağına adımını atarken bir anda durup koltukta oturan ailesine ve yanlarındaki çocuğa bakmıştı, birkaç saniye gözlerini dikip baktıktan sonra bıkkınlıkla nefesini verip üçlüye doğru yürümeye başlamıştı.
"Hoş geldin."
Hyunjin Jeongin'in oturduğu koltuğun arkasında durup bayık bakışlarla mırıldandığında siyah saçlı çocuk gülümseyip kafasını sallamıştı, Hyunjin ise gözlerini yere sabitleyip uzun sarı saçlarının bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırmıştı.
"Bu ruhsuzluğunu neye borçluyuz?"
Bayan Jiwo alayla oğluna bakarak konuştuğunda Hyunjin elindeki motor anahtarını Jeongin'in koltuğuna eğilip tam önündeki sehpaya fırlatmıştı.
"Kocanın beni aptal lokantasında çalıştırmasına olabilir mesela."
Bay Dongmin'e bakarak imalı imalı konuştuğunda yaşlı adam derince iç çekip kaşlarını çatmıştı, her zaman araları bu kadar kötü müydü işte onu anlayamamıştı Jeongin.
"Felix Minho ile biryere gittiğini söyledi, yani lokantada değildin bahane uydurma bana."
"Tamam baba gidip yatacağım şimdi size iyi eğlenceler."
Hyunjin huzursuzlukla söylenip tekrar merdivene yöneldiğinde bu sefer ona seslenen Bayan Jiwo olmuştu.
"Jeongin'e odanı göster birlikte kalacaksınız."
Hyunjin arkasını dönüp annesine ters ters bakmaya başladığında kadın kahve fincanını sakince dudakları arasına götürmüştü.
"Anne başka oda versenize hem orda yatacak yer yok."
"Abinin yatağını verirsin."
"Bir oğlunuz daha mı vardı?"
Jeongin ilk defa sohbete katıldığında Hyunjin dahil herkesin dikkati onun üstündeydi, çocuk ise gözlerini büyütmüş sorusunun cevabını bekler bir şekilde Bay Dongmin ve Bayan Jiwo'ya bakıyordu
"Evet adı Jungwon, birkaç yıl önce okumak için Almanya'ya taşındı. Salak oğlum Hyunjin ise hala lokantada garsonluk yapıyor."
Bay Dongmin laf arasında yine Hyunjin'e laf soktuğunda Hyunjin kafasını geri yatırıp seslice nefes vermişti, annesi ve babası ise oğullarının bu haline gülüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
peach lavender boy, hyunin
أدب الهواةJeongin 17 yaşının ilk yaz tatilinde aile dostlarının sahil kasabasındaki evlerine yerleşir. Yan shipler: minsung changlix chanmin soundtrack: Moonlight on the river by Mac DeMarco ...