1987, sahil kasabası
Jeongin istasyondaki yoğun kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışırken bir yandan babasının eline sıkıştırdığı adres kağıdını inceliyordu, okuma bilmese bile eline kağıdı tutuşturup unutursa birine okutmasını söylemişti.
Trende yol boyunca uyuduğu için üzerinde gereksiz bir sersemlik vardı çocuğun. Bu yüzden hafiften sallanarak yürüyordu, muhtemelen dışarıdan bakan birisi sarhoş olduğunu falan düşünürdü.
Nihayet kalabalıktan kurtulup istasyonun çıkışına vardığında temiz havayı içine çekti, az önce burnuna gelen tren buharı kokusundan epey rahatsız olmuştu. Ferahlatıcı olmayan her koku ona işkence gibi gelirdi.
Şimdi ise istasyonun yan tarafındaki ay çiçeği tarlasının kokusunu alıyordu, küçüklüğünden beri en sevdiği çiçek ayçiçeğiydi bu yüzden ekstra hoş geliyordu burnuna.
Bir süre olduğu yerde durup temiz havayı içine çekti, sonra kolundaki saati gözlerinin önüne getirdi. Yaklaşık on beş dakikadır olduğu yerde duruyordu ve artık gideceği yere yürümesi gerekiyordu. Acelesi yoktu ama gideceği aileyi fazlasıyla özlemişti.
Bu yüzden yere koyduğu kahverengi bavulunu eline aldı ve yürümeye başladı, istasyon gideceği yere yakındı bu yüzden çok fazla yürümesi gerekmiyordu. Tabi şimdiden tepedeki güneş yüzünden terlemeye başlamıştı.
Uzun yolda yürümeye devam ederken bir an durdu ve elinin tersi ile alnında biriken teri sildi, elindeki bavulu yorulduğu için diğer eline aldı ve yürümeye devam etti. İstasyondan çıkan çoğu insan Jeongin gibi kasaba meydanına gittiği için yürüdüğü yolda epey fazla insan vardı.
Siyah saçlı çocuk yürümeye devam ederken karşısından gelen motor aniden önünde durarak sıçramasını sağlamıştı, korkudan birkaç adım geri gitmiş ve kendisine bakan sarışın çilli çocuğa bakmaya başlamıştı.
"Selam!"
Çocuk bağırarak Jeongin'in tekrar sıçramasına neden olduğunda birkaç adım daha geri gitti ve zaten fazlasıyla çekik olan gözlerini güneşten dolayı kıstı, çocuk bu sırada hala Jeongin'e bakarak gülümsemeye devam ediyordu.
"Sen kimsin?"
Alçak ses tonuyla sorduğu soruyla sarışın çocuk gülümsemesini bozmadan motordan inmişti.
"Hey yolun ortasında duruyoruz şu tarafa gel."
Onunla birlikte yolun yan tarafına ilerlediğinde karşısındaki çocuk eğilip motorunun denge pedalını açtı ve tekrar önünde durup gülümsemeye başladı, güneş yüzünden saçları normal tonundan bin kat daha açık renkte ve parlak duruyordu.
"Adım Felix, Lee Yongbok Felix!" Diye açıkladı sarışın çocuk.
Çocuk siyah saçlıya elini uzatmıştı, o ise tutmak istemediğini belli etmek için bavulunu iki eliyle önünde tutmaya başlamıştı.
"Ah, tutmak istemiyorsun sanırım boşver sorun yok!"
Jeongin çocuğa meraklı bakışlar ile bakmaya devam ettiğinde Felix nedenini anlamış olacak ki, koyu yeşil rengindeki çapraz çantasını açıp karıştırmaya başlamıştı. Jeongin ise onun ne çıkaracağını merakla bekliyordu.
"Sen busun değil mi? Adın Jeongin olmalı."
Felix çantasından çıkardığı polaroid fotoğrafı yüzüne yaklaştırıp sorduğunda Jeongin kafasını hafiften gerçi çekmişti çünkü az kalsın ağzına sokacak gibi gösteriyordu, fotoğrafa baktığında resimdeki çocuğun kendisi olduğunu görmüştü. Bu yüzden tedirgin olmuştu çünkü her şey garip ilerliyordu, sonuçta rastgele bir çocuğun resmini taşıması her gün olan bir şey değildi. Haliyle siyah saçlı çocuk şaşırmış ve korkmuştu.
"Bunu nereden buldun?"
Stresle sorduğu soruya karşılık Felix gülümsemesini genişletmişti, eğer biraz daha bu sıcakta sohbet ederlerse ikiside beyin kanaması geçirebilirdi. Her ne kadar Jeongin alışık olmasa da Felix buranın sıcağına alışık gibi duruyordu, belkide yerlidir diye düşündü çocuk.
"Bunu bana Bay Dongmin verdi, daha doğrusu Hyunjin'e verdi ama o seni getirme işini bana kilitledi."
Siyah saçlı genç duyduğu tanıdık isim ile bugün ilk defa gülümsemişti, Felix'e böyle davranmasının nedeni soğuk biri olması değildi onun yabancı biri olduğunu düşünmesiydi. Farklı bir kasabaya ailesi olmadan ilk defa geliyordu ve buradaki insanlar konusunda epey stresliydi, her yeni tanıştığı insanda olduğu gibi.
Jeongin bu durumu ön yargı olarak nitelendirse de öyle değildi, bu travmalardan kazandığı bir alışkanlıktı.
Bay Dongmin'i tanıyor olsa bile diğer söylediği ismin kim olduğu hakkında herhangi bir fikri yoktu Jeongin'in, ama bu konu hakkında fazla düşünmedi.
"Bay Dongmin'in akrabası mısın?" Diye sordu olabildiğince nazik olmaya çalışarak, sarışın çocuk ise fotoğrafı çantasına tıkıştırmakla meşguldü.
"Hayır akrabası değilim sadece onun lokantasında çalışıyorum." Demişti çocuk başını iki yana sallayarak.
O sırada Bay Dongmin'in bir balık lokantası olduğunu hatırlamıştı Jeongin, zaten buraya gelmesinin bir diğer sebebi de orada çalışıp vaktinin hızlı geçmesini sağlamaktı.
Asıl sebep ise annesiydi büyük bir ameliyata girmek için Amerika'ya gidecekti, doğal olarakta babası da onunla birlikte gidiyordu. O yüzden -17 yaşında olmasına rağmen- evde tek kalmasına izin vermeyip onu aile dostları olan Bay Dongmin ve Bayan Jiwo'nun evine gönderiyorlardı.
Evde tek kalmaya uygun yaştaydı Jeongin ama ailesi üç ayını tek başına geçirebileceğine inanmıyorlardı, tabii birde henüz yaşıtları kadar olgun olmadığı düşüncesi vardı.
Çoğu kişi Jeongin hakkında böyle düşünürdü çünkü çocuksu bir kişiliği vardı, fakat arkasında olgun bir insan yatıyordu. Sadece daha kimse bu yönünü görememişti.
"Dünyadan Jeongin'e, burada mısın?"
Felix'in sesi ve yüzünün hemen önünde salladığı eli ile nihayet gerçeğe dönmüştü genç çocuk, tabi Felix'in yüzündeki gülümseme de olduğu gibi duruyordu.
"Evet, evet buradayım üzgünüm dalmışım."
"Fark etmiştim onu."
Felix motorun denge pedalını açarken konuştuğunda ona baktı Jeongin, konuşurken yüzündeki yaraları fark etmemişti ama şu an görebiliyordu. Nedenini merak etmişti ama şu an sorması doğru olmazdı.
"Haydi ne bakıyorsun öyle gidelim artık."
Felix motora binerken konuştuğunda Jeongin'de aceleyle arkasına oturdu ve bavulunu kucağına koyup ellerini arkadaki tutunma yerine koydu.
"Eğer öyle durarsan düşer, sarıl bana haydi." Demişti Felix güven verici bir şekilde.
Jeongin anlık tereddüt etse de kollarını sarışın çocuğun beline doladı, o ise motoru çalıştırdı ve kasabanın meydanına doğru yol almaya başladılar.
Hava fena şekilde sıcaktı neyseki motorda oldukları için yüzlerine vuran hava ile serinliyorlardı, eğer Jeongin yürüyerek gitseydi muhtemelen yolun yarısında düşüp bayılırdı.
Jeongin kafasını istemsiz bir şekilde Felix'in boynuna yasladığını fark edip geri çekilmişti, sarışın çocuğun ise bu hareketine gülümsediğini görebiliyordu.
"Sorun yok koyabilirsin kafanı."
Felix'in söylediği şey ile Jeongin kendi kendine gülümsedi ve kafasını tekrar boynuna yasladı, bir yandan ise geçtikleri yerlerdeki çiçek tarlalarını izliyordu. Motor çok hızlı değildi bu yüzden etrafı iyice inceleme şansı bulmuştu, ya Felix pek hızlı sürmüyordu ya da motorun külüstür olmasından kaynaklıydı.
Uzun süre sonra huzurlu hissediyordu Jeongin, annesi kasaba hayatının ona iyi geleceğini söylemişti ve haklıydı.
Bir süre gözlerini kapatıp sadece sesi dinledi Jeongin, tabii o sırada düşündüğü tek şey annesiydi.
꩜ ⋆。°✩ 𓆝 𓆟 𓆞
uzun sure sonra fıc yippieee!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
peach lavender boy, hyunin
FanfictionJeongin 17 yaşının ilk yaz tatilinde aile dostlarının sahil kasabasındaki evlerine yerleşir. Yan shipler: minsung changlix chanmin soundtrack: Moonlight on the river by Mac DeMarco ...