2, tablomdaki odan

188 26 5
                                    

29 Temmuz, 1989

Tüm kasabayı gezmek yeterince yorucuydu ama bundan daha yorucu olan meraklı Pongo'nun her yeri keşfetmesine izin vermekti. Öğlen güneşi vücudumu yakıyordu ve Hyunjin'e daha hızlı olmamız gerektiğini defalarca söylememe rağmen Hyunjin sıcaktan etkilenmiyormuş gibi köpeğinin kasabayla tanışması gerektiğini söylüyordu. O kadar çok kişi Pongo'nun başını okşamak için durmuştu ki, yalnızca iki yaşında olan köpek bu kasabayı benden daha iyi tanıyordu artık. Başından beri sakin olan Hyunjin'in bile yüzü asılmaya başladığında çoktan akşam olmuştu ve ona kasabayı tanıtmak için başlattığım bu gezi, bir marketin önünde dondurma yememizle son bulmuştu. Ona dondurma almadan önce en iyi aromanın hangisi olduğu hakkında bir süre tartışmıştık. Meyveli, özellikle çilekli, dondurmanın en iyisi olduğunu savunmuştu. Çikolatalı dondurmanın en iyisi olduğunu biliyordum ama fazla karşı çıkmadım, meyveli dondurma en ucuzuydu ve yanımda yeterince birlik yoktu. Kendime limonlu dondurma almak zorunda kaldığımda şaka yaptığımı söyledim ve tadı berbat olan dondurmayı seviyormuşum gibi davrandım. Neden limonluyu seçtiğimi hala bilmiyorum, Hyunjin gülüp limonlu dondurmanın en kötüsü olduğunu söylediğinde korkunç hissettim.

Marketin önündeki banka oturduk ve önce Pongo'ya su verdik. O çilekli dondurmasını zevkle yerken, ben elimdeki dondurmanın daha hızlı erimesini çaresizce umut ediyordum. Bu o kadar da dramatik bir durum değildi ama başka şeyler düşünmeye ihtiyacım vardı.

Hyunjin gözlerini bir süredir izlediği ışığı yanıp sönen dükkandan ayırıp bana döndü. "Bugün için teşekkür ederim."

"Hm?" dedim önce anlamamış gibi. "Pongo'nun teşekkür etmesi gerekmez mi?"

Hafifçe güldü, "Teşekkür etmek için fazla nankör. Aslında her şey için teşekkür ederim. Beni arkadaşlarınla tanıştırdığın için de teşekkür ederim. Buraya geldiğimden beri bana çok iyisin, hiç yalnız hissetmedim."

Bir süre ona baktım çünkü ne diyeceğimden emin olamadım. Neden ona yakın davrandığımı bilmiyordum. Çevremdeki herkes insanlarla arama ne kadar kalın bir çizgi çizdiğimi bilirdi. En yakın arkadaşlarımla aramızın iyi olması için bana yaklaşık beş veya altı yıl gerekmişti. Hyunjin'i yeterince tanımama rağmen onunla sürekli vakit geçirmek istiyordum ve arkadaşlığından keyif alıyordum. Hayatımda sadece onu tanımak için can atmıştım.

"Önemi yok. Sadece burada yalnız hissetmeni istemedim. Üstelik seninle vakit geçirmek çok keyifli," dedim dürüstçe.

Bana gülümsediğinde ne kadar sık gülümsediğini fark ettim. Belki de ben de daha fazla gülümsemeliydim. "Seninle de öyle. Bugün neredeyse her yeri gördüm ama seninle daha fazla konuşmuş olmayı dilerdim."

"Henüz eve dönmedik."

"Biliyorum." Bankta biraz kayarak bana yaklaştı, "Bugün gerçekten keyif aldın mı? Pongo çocuk gibi, üzgünüm. Anlıyor olmalısın."

"Elbette anlıyorum," dedim gözlerimi nihayet dinlenen köpeğe çevirirken. "Çok tatlı, ona kızamam. Bugün iyi vakit geçirdiği için sevindim."

"Sen. Sen geçirdin mi?" Tekrar ona döndüğümde bana hesap soran bakışlarıyla karşılaştım.

Bunaltıcı temmuz sıcağına rağmen ne kadar keyif aldığımı bilmediğine hem üzüldüm, hem rahatladım. Onunla geçirdiğim her vakitten ne kadar keyif aldığımı bilseydi hakkımda ne düşünürdü bilmiyordum. "Geçirdim. Çok güzeldi. Aslında sen beni gezdiriyormuşsun gibi hissettim."

"Sence abartmadın mı?" diye sordu. İronimi mi anlamamıştı, o mu ironi yapmıştı; bilmiyordum. "Tüm hayatını burada mı geçireceksin?"

Ani sorusuyla afalladım. "Kişisel sorunlara çok hızlı geçmedik mi? Bunu hiç düşünmedim."

ölü denizciler, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin