Gözlerimi açtığımda, bu sefer nefes nefese değildim. Her gördüğüm kâbusun aksine bu beni huzurlu ve bir o kadar heyecanlı hissettirmişti.
Ama gördüklerim, rüya veya kâbus olamazdı. Bunlar fazla gerçekçilerdi. Kontrol edemiyordum, sadece bedenim ruhumdan habersiz hareket ediyordu.
Gözlerimi açtığımda Natasha'yı yanımda göremedim. Ağır bir şekilde kalkıp dünden kalma üstümü hızlıca değiştirip odadan çıktım.
Salona geçtiğimde gördüğüm manzara, son zamanlarda en çok görmek istediğim şeylerden biriydi.
Muhteşem bir kahvaltı.
Steve ve Natasha oturmuş sohbet ederken beni bekledikleri bariz belliydi. Hafifçe gülümseyip bana ayırdıkları yere oturdum. Beni fark ettiklerinde Natashahafifce gülümseyip konuşmaya devam etti.
"Dövüş takımlarını da getir. Amaris derslerden yeterince geri kaldı." Dediğiyle hafifçe kaşlarımı çattım.
"Ne dövüş takımı?" Dedim konuya dahil olmak istercesine. Natshaa kahvesinden bir yudum alırken Steve konuşmaya başladı.
"Natasha ve ben yanımıza hiçbir şey almadık. Üsteki eşyalarımızı buraya getireceğim. Onların yanında dövüş takımlarını da getirmemi istedi." Diye açıklayınca çatık olan kaşlarım daha da çatılmış, yüzüm garip bir hâl almıştı.
"Ne yani, siz buraya bir günlük kalmaya gelmediniz mi?" Dedim şaşkınca. İçindekini direkt söyleyivermiş, düşünmeye gerek duymamıştım çünkü anın şokunu yaşamıştım. Nastaha boğazını temizleyip elindeki bardağı masaya koydu. İstemediği bir teokiyle karşılaşmış gibi bana döndü.
"Biz buraya seninle olmak için geldik." Dedi Steve bana değer verdiğini belli eden bir ses tonuyla. Bunu daha önceden biliyordum, anlamam zor olmamıştı.
"Bunu istemez misin?" Natasha hayalkırıklığı ile konuşurken, yanlış anlaşılmanın verdiği rahatsızlıkla kafamı salladım.
"Tabii ki hayır, burada hepimiz için yer var. Yemin ederim çok sevindim, sadece..benim için yaşadığınız yerden vaz geçmek? Lütfen benim için bunları yapmayın. Zaten siz ikinize çok şey borçluyum, beni mahcup etmeyin." Dedim sırayla ikisine bakarak. Birkaç saniye ciddi durdular, ardından ikisi da ard arda kahkaha atınca sorar gibi yüzlerine baktım.
"Bir daha sakın, biz senin yanında mutlu hissediyoruz Amaris." Steve, ardından ciddiyete bürünüp konuştuğunda Natasha kafa sallayıp devam etti.
"Bizi bir araya getiren sensin, biz bir aradayken sen de bizim bir parçamızsın. Belki sen gelmeseydin her şey berbat ötesi olurdu. Asıl biz dana çok şey borçluyuz tatlım." Sağ eliyle yanağını okşayınca, ister istemez ağlayacak gibi oldum. Titrek bir gülümsemeyle yanağını okşayan elini hafifçe tutup sıktım.
"Şimdi eğer iznini aldıysak," dedi Steve ayaklanarak. "Ben eşyaları getirmeye gidiyorum, size iyi eğlenceler hanımlar." Benim hafifçe kafamı okşayıp, Natasha'yı öptükten sonra hiç vakit kaybetmeden kapıdan çıktı. Bense arkasından bakakaldım.
Steve ve Natasha bu hayatta en değer verdiğim iki ve tek kişilerdi. Onlara çok şey borçluydum. Sevilmejin ne demek olduğunu onlarla hissetmiştim sonuçta.
"Giriş tarafındaki odada ben kalacağım, en sondakine Steve yerleşiyor." diyerek düşüncelerini bana aktardığınsa bana uyar edasıyla kafa salladım. İki odada benim bir işime yaramıyordu zaten.
"Sahi," dedi bir süre sonra kendi konuşmasını kesip, gözleri kısılmıştı. "Dün gece ne zaman geldin?" Hafif kızgın bir tonla söylediğine karşı yudumladığım Melisa çayı boğazıma kaçtı, büyük bir öksürük nöbetine tutulduktan sonra kendime gelmem zaman almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
luz de la luna || marvel
Fanfictiondaughter of stark başlangıç 12/06/2022 bitiş 10/02/2023 ❝ 𝘕𝘰 𝘥𝘦𝘫𝘦𝘴 𝘲𝘶𝘦 𝘦𝘭 𝘴𝘰𝘭 𝘯𝘰𝘴 𝘢𝘭𝘶𝘮𝘣𝘳𝘢, 𝘯𝘶𝘯𝘤𝘢 𝘵𝘦 𝘱𝘪𝘦𝘳𝘥𝘦𝘴, 𝘭𝘶𝘻 𝘥𝘦 𝘭𝘢 𝘭𝘶𝘯𝘢. ❞ Geçenin çöküşü kötü şans mıydı? Annesinin verdiği son nefesini solurke...