"Aramıza sızıp bizi yok etmeye çalıştığını anlamayacak kadar aptal olduğumu mu sandın gerçekten?"
Başta öyle düşünüyordum. Fakat sandığımdan daha zekisin Hwang Hyunjin.
"Yoluma çıkan herkesi öldüreceğime dair kendime söz verdim. Fakat se...
Bangchan içeri girdi, "Noluyor burada? Felix ve Hyunjin ne yapıyorsunuz siz! Neden kavga ediyorsunuz?"
"Chan biran önce eğtimlerimi almaya başlamak istiyorum!"
"Yarın erkenden başlayacaksın Felix ayrıca bizimde yarın alıştırma yapmamız gerek erken uyuyun. Bir tane boş oda var gel sana odayı göstereyim."
Oda gayet güzeldi tek sorun Hyunjinle odalarımız karşı karşıyaydı. Yani her sabah onun yüzünü görmek zorunda kalıcak olamamdı. Yorgun olduğum için kafamı yastığa koyar koymaz uyuya kalmıştım. . . . .ERTESİ SABAH.
Antreman yapmak için erkenden kalkmıştık. Daha sonra dışarı çıktık önümüzde hedef tahtaları ve silahlar vardı. Hedef tahtaları yakından uzağa doğru gidiyordu. Ben yakın olandan başlayacaktım. Isınmam lazımdı çünkü.
"Evet arkadaşlar ne yapacağınızı bildiğinizi düşünüyorum." dedi Chan.
Hyunjin direkt olarak en uzak olana geçmişti. Fazla uzaktı. Yaklaşık 10m uzaklığındaydı. Yapabileceğini sanmıyordum. Bana bakmıştı. Sanırım çok iğneleyici bakmıştım.
Kaşlarını çatmıştı ve önüne döndü hedef aldı 3 kez üst üste sıkmıştı ve üçündede hedefi 12 den vurmuştu. Vay canına azım açık kalmıştı. O muhteşemdi. Bana doğru geldi ve ağazımı eliyle kapattı.
"Biraz daha böyle kalırsan, ağazına sinek girecek yalnız." Dedi. Gülümsedi ve göz kırptı.
Bir köşeye oturdu beni izledi "Seni de görelim bakalım. Ne kadar iyisin!" Dedi ve imalı imalı baktı. Yüzümü buruşturdum. En yakın olana geçtim. Gülmüştü.
Ona baktım,
"Ne var? Isınmam lazım!" "Tabi tabi buyur sen!" Etraftaki herkes birkaç el atıp gitmişti. Yani rezil olursam sadece Hyunjin'e olacaktım. O yüzden pek önemsemedim.
Hedefi aldım tetiği çektim ve 3 el ateş ettim. Üçünde de ya kenarına isabet ediyordu,yada hiç etmiyordu. Bu işte bir terslik vardı.
"Daha önce hiç silah kullandın mı?" diye sormuştu.
Ayağa kalktı bana doğru geldi. "Silahı sıkı tut!" Dedi tutmuştum. "Şimdi hedef al!" Dediklerini yapıyordum. Çünkü silah konusunda benden daha iyiydi. Bu egomu tatmin edemiyordu.
Hedef alırken silahı tutan elimi tuttu. Daha sonra beni karnımdan tutarak göğsüne doğru çekti. Kalp atışlarını hissediyordum. İrislerimin büyümesi normalmiydi. Oda hedef almıştı.
5 el sıkmıştık ve beşindede ortadan vurmuştuk. Az önceki pozisyonu bozmadan. Kulağıma;
"Silah kullanırken çok düşünme! Yada nefret ettiğin birisini düşün! Daha kolay oluyor." dedi. Bana baktı ve gülümsedi. Dünkü halinden eser yoktu.
"Şimdi dene birde."
dediği gibi yaptım ama ben hiçbirşey düşünmemek yerine, nefret ettiğim birisini düşündüm. Mermi doldurdum. Ve 10 el ateş ettim. 10'un dada ortadan isabet etti.
"Aferin çaylak!" dedi. "Şunu keser misin!" Dedim ve güldüm. "Nedense benim hoşuma gitti!" Dedi ve suratıma bir yumruk atacaktı ki reflex olarak yumruğunu havada yakaladım. Kaşlarımı çatarak:
"Ne yapıyorsun ya?" "Ne kadar iysin görmek istiyorum!"dedi. "Pekâla bunu sen istedin!" "Görelim bakalım, kim daha iyi!" "Görelim bakalım!"
Bacağıma attığı tekmeyle kendimi yerde bulmuştum. O gerçekten iyiydi. Fakat benim kadar olduğunu sanmıyordum. Sonuçta ben bir kafes dövüşçüsüyüm. Yani bir tekmeyi durduramayacak kadar güçsüz değildim tabi..
Pek sert davranmamıştım. Taki işler kızışana kadar!
Bacağıma attığı tekmeden dolayı yere düştükten sonra bir ayağımı sağ diz kapağının arkasının altına, diğerinide diz kapağının biraz üstüne yerleştirip sertçe baskı uyguladım. Ve benim üzerime düştü. Daha sonra onu altıma getirecek şekilde ittirdim. Bacağını incitmiştim!
Kulağına eğildim! "Pes mi?"
"Bilmem pes mi?"dedi. Nefes nefeseydik.
"Sana sormalı!"
"Tamam, pes ediyorum!"
Daha sonra üstünden kaldıp yanına uzandım.
"Şimdi o dövüşü kazanabileceğime inanıyor musun?" Diye sordum.
İç çekti. Tek nefeste; "Hayatına önem vermiyorsun!" çünkü ben yaşayan bir ölüydüm.
"Kaybedecek birşeyim yok!"
"Belki vardır?" Ona baktım.
"Olmasın!" Çok hızlı cevap vermiştim onun aksine.
"Öleceğini düşünerek, yaşadığını unutuyorsun!" Dedi o an... Bozmadım.
Uzun bir sessizlik olmuştu. Bu rahatsız ediciydi!
"Söylesene Hyunjin... İnsanın ruhunu öldürürsenmi gerçek bir katil olursun, yoksa bedeninimi?"
"Her ikiside! Sonuçta insanın ruhu öldürmekte bir cinayettir! Öyle olursa yaşayan bir ölü olmaz mıyız?" Haklıydı... sonuna kadar haklıydı!
"Öyle!"
Beni bana anlatıyordu şuan! Sonuçta benimde ruhumu kemirmişlerdi. Bu şekildede yaşayan bir ölü oluyordum.
Hyunjin gitmişti beni kendimle baş başa bırakmıştı! Hayatımın yarısını böyle geçirmiştim zaten. Bu beni üzmüyordu, çünkü kendimle çelişebiliyordum...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.