pişmanlık.
kelimeler, içinizde yaşadıkça farklılaşıyordu. tıpkı şimdi bu kelimenin beni tanımadığım birine çevirdiğini hissetmem gibi.
insanlar neden pişman olurdu? yaptıkları bir şeyi, ağızlarından dökülen kelimeleri ve bazen de gerçekleri, neden anı geriye sarıp gizlemek isterlerdi? bu, gizem dolu bir evrende nasıl başka bir gizem hâline gelebilmişti benim için? belki de, bütün bu düşüncelerim karşımda duran kang taehyun'ın gözlerinin içine bakarken, "eğer bu geceden sonra beni istemediğini söylemeye devam edersen, söz veriyorum, vazgeçeceğim." dememle zihnime kazınmaya başlamıştı, emin değilim. fakat evrendeki bütün gizemlerin ve benim hiçbirini çözemeyişimin aksine, pişman olmamın sebebi ağzımdan dökülen şeyler değildi. kang taehyun'ın bana meydan okuması, beklemediğim bir şekilde karşılık vermesiydi.
ve işte her şey böyle başlamıştı, bir bahar gecesi indirdiğim lanet bir uygulamada tanışıp gerçek kimliğini öğrendiğimde içimdeki hisleri birbirine düğümleyen adamın ellerini belimde hissettiğimde ve kulağıma yaklaşıp, "umarım sözünü tutarsın." diye fısıldadığında başlamıştı. çözemediğim gizemlerin arasına bir yenisi eklenmişti. bütün gizemlerin kang taehyun'ın bedeninde vücut bulduğu kanısına varmıştım o bana dokunurken, boynuma düşen saçları elinin tersiyle hafifçe geriye iterken ve nefret ettiği bir adama böylesine dokunuyorken.
"kabul ediyorsun yani." diye mırıldandım onun bana dokunuşunun verdiği tuhaf kıpırtılardan uzaklaşmaya çalışarak. kendimden emindim, belki de beni onun karşısında özgüvensiz kılan kendime fazlasıyla güveniyor olmamdı. ironikti, öyle değil mi? aynı kang taehyun ve bana olan nefreti gibi. sizden nefret eden birinin size dokunmak için can atışı gibi. can atmak. hislerimiz karşılıklı olmalıydı.
"neyi, cute bear? aylardır yatmak istediğim biriyle en sonunda yatmamdan mı bahsediyorsun?"
ondan gelen itiraf beni boşluğa düşürmüş, belimdeki elleri gevşerken kulağımı dolduran kıkırtısı afallamama sebep olmuştu. sanki benimle alay ediyordu, artık onun dokunuşlarına inanıp inanmamam gerektiğini de bilmiyordum. o ise, "tek bir gece." diye fısıldıyordu biz barın ortasında durmuş birbirimize bakıyorken. "benim kurallarıma göre oynayacağız. istediğin gibi seninle yatacağım ve defolup gideceksin."
ellerim belinde duran ellerine kaydı, sanki az önce ona dokunduğum zaman tahrik olan kendisi değilmiş gibi cesur cümleler kurması beni güldürmüştü. "istediğim gibi mi?" diye sordum histerik bir şekilde. bunu yaparken belimde duran ellerinden tutup indirdim ve hissettiğim soğukluk ile geriye bir adım attım. "bunu sen de istiyorsun." dedim. "istiyorum." dedi. kaşlarım havalandı ve eş zamanda gülümserken, "dengesiz bir sikiksin." diye cevap verdim. arkama döndüm, masada duran bardağımdan son bir yudum almak adına onu diktim ve arkamda hissettiğim temas ile aldığım yudum boğazıma kaçtı. kang taehyun erkekliğini bana bastırırken kulağıma doğru eğildi, "kaçıyorsun." dedi. "korkağın tekisin, choi beomgyu."
"kaçmıyorum." dedim. "sadece senin gibi biriyle yatarken ayık olmanın iğrenç hissettireceğini düşünüyorum."
söylediklerime elbette alınmıyordu, biz birbirimize alınmazdık. tek derdimiz birbirimizin canını yakmaktı, mesela kim daha ağır sözler söyleyecekti? hayır, aslında, kimin kurduğu cümleler daha gerçek hissettirip karşısındakini bir sorguya düşürecekti? biz buyduk. bu soruların cevaplarını arayan iki adamdık. bana sürtük demesi gerçekten sürtük olduğumu düşündüğü için değildi, ben sürtük değildim. yalnızca beni gerçek olmayan bu düşüncesine inandırıp sorguya düşürmekti amacı, en başından beri olduğu gibi. evet, kang taehyun ve ben aynen buyduk.
elini boğazımda hissettim. taehyun arkadan bana sarılırken aynı zamanda hafifçe boğazımı sıkmış ve yudumladığım içkiyi yerine bırakmama sebep olmuştu. "benim kurallarıma göre oynayacağımızı söylemiştim, ve kural bir," boynumda duran eli çeneme kayarken kafamı kendisine doğru çevirdi. yüzünü tam göremiyordum ve dudakları dudaklarıma oldukça yakın bir yerde duruyorken hafifçe gülümsediğini hissediyordum. "bu geceyi asla unutmayacaksın." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burning desire ༊ taegyu
Fanficaklımdaki soruların hepsinin cevabını beni nefretiyle boğan bir çift dudakta arıyordum. → enemies to lovers. → smut.