saat sabahın üçüyken, telefonuma gelen aramalar ile kaldırdım başımı yastığımdan. aynı anda kulağıma gelen kapı sesiyle telefonumu bırakıp yerimde doğrulmak zorunda kalmıştım. bu saatte kimin kapıma gelip şiddetle çaldığını ve henüz görmeden aramaların kimden olabileceğini biliyordum. ben kang taehyun'ı çok iyi tanıyordum.
üzerimdeki yorganı atarken ayaklandım ve adımlarım kapıya yönelirken gitmeden önce aynaya baktım, gözlerimin önüne düşen saçlarımı geriye taradım. hemen ardından derin bir nefes alırken odadan çıkmış ve kalbim ağzımda atarken kapı koluna doğru kaldırmıştım elimi. açmadan önce alıp verdiğim derin nefeslerin arasından saniyeler saydım. onun burada oluşu beni hâlâ ilk günkü gibi heyecanlandırıp savunmasız bırakıyorken, daha fazla düşünmeden açtım kapıyı. kang taehyun, siyah saçları dağınık bir hâlde karşımda durmuş yeri seyrediyordu. üzerindeki deri ceketin yakaları yamulmuş, "taehyun?" diye seslendiğim zaman başını kaldırmıştı.
parlayan gözleri benim heyecanla titreyen irislerimle buluştuğunda siyah perçemleri arasından yakaladığım bakışları boşluğa düşmeme sebep olmuştu. "arkadaşlarınla ilgili bir şey mi oldu?" diye sordum ona. sessizce karşımda duruyordu yalnızca. bana doğru adımlayıp geriye sendelememe sebep olurken, belimde elini hissettiğim vakit aynı zamanda arkasında kalan kapıyı kapatmıştı. nefesi nefeslerime karışırken, ikimizin arasında duran ellerim yakalarına tutundu. "beomgyu." diye fısıldadı. dudaklarını yanağıma bastırırken, sol göğsümden fırlamak üzere olan kalbimin sesi koridorda yankılanıyormuş gibi hissediyordum.
"hiçbir şey söyleme," dedi öpücükleri boynuma ulaşırken. belimi sıkıca tutan elleri ordan yavaşça aşağı kayarken, "sadece öp beni." diye tamamladı cümlesini. başını kaldırıp bana baktığı vakit, kalçalarımda duran elleriyle beni kendine bastırmıştı. parlayan gözleri bu gece çok farklı bakıyor, terry onu öpmem için yalvarıyordu bana. yakalarında duran ellerim oradan ayrılırken yavaşça boynuna doğru sürtündü, ona gülümsediğim zaman gözlerinde beliren heyecanın üzerine dudaklarım dudaklarını örttü.
onu öperken bugün bir şeyler farklıydı. kang taehyun'ın kasıklarımda duran elleri öncekilerden daha aceleci, ıslak dudakları büyük bir açlıkla öperken dudaklarımı, normalden daha doyumsuzdu. dudaklarımı ısırırken kaşlarım çatıldı, onu itip uzaklaştırmaya çalıştığım zaman daha fazla bastırdı beni kendine. dudaklarımdan ayrılmayışının üzerine kasıklarımda duran elleri yavaşça pijamamın içine kayarken, dudaklarımı acıttığı için ağzının içine inlemiştim kısıkça. "eğer yavaşlamazsan terry..." parmakları kalçalarımın arasında yer edinirken deliğimin okşanmasıyla başımı eğip omzuna yaslanmıştım. "ne olur, söylesene, hım?"
ellerinden biri pantolonumdan ayrılıp boynuma ulaşırken, boğazımı sıkıca tutup başımı kaldırdığında yutkunup gözlerinin içine baktım. "sikeyim seni." diye mırıldanırken ben, kendisi karşımda durmuş yarım ağız sırıtıyor ve parmaklarından biri deliğimde turlarken benim inleyip alt dudağımı dişlememden büyük bir keyif alıyordu. boynumda duran eli yavaşça eski yerine dönerken, elinin yerini dudakları doldurmuş ve bıraktığı izleri yalarken bana bastırdığı erkekliğinin sıcaklığını hissedebiliyordum. ellerim saçlarına ulaştığında, terry'nin bana doğru adımlamasıyla kendimi geri geri giderken bulmuştum.
parmaklarından biri yavaşça deliğime girerken başımı geriye atıp inlemiş, salonda olduğumuzu gözlerimi sonunda açabildiğimde anlamıştım. köprücüklerimde dolanan dili tekrar ağzımın içine girdi terry'nin, deliğime sokup çıkardığı parmağı yüzünden kasılıp duruyor ve dudaklarını ısırıyordum. "seni yalnızca parmağımla becerdim beomgyu, ne kadar ıslak olduğuna bak." yüzünde beni mahveden o gülümsemeyle söylediği laflar üzerine bir eliyle saçlarımı sıkıca tutup beni kendinden uzaklaştırmış, deliğimdeki parmağı oradan ayrılırken titrek bir nefes vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burning desire ༊ taegyu
Fanficaklımdaki soruların hepsinin cevabını beni nefretiyle boğan bir çift dudakta arıyordum. → enemies to lovers. → smut.