Yeniyıl gayet coşkun bir şekilde kutlandıktan sonra Celal sarhoş kafasıyla Reşit'i çiftetelliye kaldırmıştı. Oradan herkesin katılımıyla halaya, halaydan horona geçilmişti. Evin büyük salonunda uzun uzun gülüp eğlenmişlerdi. Bir ara Celal alnına mendil bağlayıp ortaya geçmiş, bir eline mendil alıp orta oyunundaki tüm marifetlerini göstermişti.
En sonunda herkes uyumak için kendi köşelerine çekildiğinde Celal ve Reşit'e salondaki kanepeler düşmüştü. Güney ve eşi misafir odasındaydı, Tolga ve Kayla kendi evlerine çıkmıştı.
Celal balkonda sigara içerken eskisine göre kafası daha iyiydi ama hala sarhoştu. Reşit de bu yüzden kendisini atmasın diye yanında duruyordu.
"Dondum lan, çabuk iç şu zıkkımı." diyerek durduğu yerde bir sağa bir sola hareket etmeye devam etti.
"Dur daha ikinciyi içmem lazım. Kaç saattir içmiyorum ha!"
"Alt tarafı iki saat içmedin Celal, başlatma sigarana."
"Sen bekleme canını yediğim, geç içeri ben gelirim."
"Olmaz." Reşit kollarını vücuduna sardı. "Düşersin falan maazallah. Başımıza bela almayalım."
"Benden ayrılamayan sensin pompacı, suçu bende bulma." Sigarasından son nefesi çektikten sonra küllüğe bastırdı. "Girelim hadi içeri, üşüme daha fazla." Reşit'in üşümesini tabii ki istemiyordu. Kendisi içeri girdikten sonra tekrar çıkıp içerdi nasıl olsa.
"Yok, yak sigaranı. On dakika sonra geri gelirsin sen şimdi." Tanıyordu Celal'i.
"Nasıl da tanıyon beni öyle." Diğer sigarasını da anında tutuşturdu. Reşit için hızlı içmeye çalışıyordu. Sonra aklına gelen şeyle göz ucuyla sarışına baktı. "Şu Tolga da... Hiç beklemezdim. Sevgili falan yapmış, çok garip."
"O da onun sınavı, laf söylemek bize düşmez." dedi Reşit sadece. Celal'in laf söyleyeceğini düşünmüştü çünkü. Onun ağzından kötü sözler duymak ona iyi gelmezdi.
"Tabii düşmez. Ben ne bileyim, sapıklık gibi düşünüyordum. Birbirlerini sevmezler gibi geliyor yani. Sadece cima etmek için falan. Bunlar sevgili falan olmuşlar garip." Celal nasıl konuşacağını bile bilmiyordu. Gerçekten garibine gitmişti.
"Sevmişler demek ki." Reşit olduğu yerde hafifçe kıpırdandı. Dudaklarını araladı bir şey demek istercesine ama sonra sustu. Ne demek istediğini bildiği de söylenemezdi. Sessizce Celal'in sigarasını bitirmesini bekledi. En sonunda içeri geçtiler.
"Allah'ım sen bu soğuk havalarda dışarıda olanlara yardım et." dedi Reşit içeri girer girmez. Birazcık dışarıda durunca bile ne kadar üşümüştü ama en azından başını sokacağı sıcak bir yer vardı.
"Amin." diye mırıldandı Celal. "Lambayı kapatayım mı?"
"Kapat." Reşit hazırlanmış koltuklardan birine girip battaniyesini boynuna kadar çekti. Celal'in ışığı kapatmasıyla odaya karanlık çöktü.
"Allah rahatlık versin." dedi Celal kendi yerine girdiğinde. O da battaniyeyi boynuna kadar çekip ellerini bacaklarının arasına sokmuştu. Dışarıda durdukları için üşümüştü.
"Sana da."
Fakat ikisi de bir türlü uykuya dalamamıştı. Yan yana uyumak değil kucak kucağa uyumak istiyorlardı da ikisi de bunu itiraf edemeyecek kadar korkaktı.
"Celal." dedi Reşit en sonunda dayanamayarak. Kara kurt anında, "Hım?" diye yanıtladı onu.
"Üşüyom ben." Çok üşümüyordu ama birazcık soğuktu işte. "Soğuk mu içerisi?"
"Ben de üşüyom." diye onayladı onu. Aksine, yatağı sıcacıktı. "Battaniye ince ya, sıcak tutmuyor." Sonra sustu birkaç saniye. "Yanıma gel istersen, sen çok üşürsün yoksa." Celal yine böyle uyurdu ama Reşit ne zaman soğukta uyusa hastalanırdı. Şimdi hastalanırsa işe de gidemezdi. Öyle olsun istemezdi.
"Bir şey olmaz." dedi Reşit ama bunu derken Celal'in ısrar edeceğini biliyordu.
"Gel hadi deniz gözlüm, hasta olma." Reşit bu kez bir şey demedi. Yastık ve battaniyesini alıp ayağa kalktığında Celal çoktan ona yer açmıştı. Yastığını yerleştirdikten sonra Celal'in hemen yanına uzanıp battaniyesini ikisinin üstüne örtmüştü.
Celal ona yaklaşıp bir kolunu beline sardı. Yüzleri birbirine bakıyordu. Reşit Celal'in vücudundan gelen ısı dalgasıyla rahatladığını hissetmişti bile.
Alnı Celal'in dudaklarına denk gelirken alnında hissettiği baskıyla gözlerini sıkıca yumdu. Celal onu ilk kez alnından öpmüyordu tabii ki. 'Helal lan sana' diyerek çokça kez mutlulukla öptüğü olurdu ama Celal bunu herkese yapardı. Şimdi uyumak üzereykense ilk kez yapıyordu bunu.
Hafifçe geri çekilip gözünün üstünden Celal'in kara gözlerine baktı. İkisinin de kalbi kulaklarında atıyordu.
"Sıcacıksın." diye mırıldandı Reşit. Nefesi Celal'in çenesine vuruyordu.
"Kiloluyum ya, yağlarım sıcak tutuyor beni." demesiyle Reşit gülmüştü. Belli ki Celal son zamanlarda aldığı üç beş kiloyu kafasına çok takıyordu.
"Kilolu değilsin." diye dürüst bir şekilde mırıldandı.
"Aldım aldım, kabul et."
"İyisin. Erkek dediğin ele gelir." dediğinde ikisi de gülmüştü. "Hem kilo dediğin alınır da verilir de, aldıysan ,ki almadın, nolmuş?" Celal buna bir şey dememişti. Haklıydı da işte...
Reşit gözlerini baskın gelen uykusuyla yumduğunda Celal onun yüzünü inceledi birkaç saniye.
"Reşit." diye adını mırıldandığında mavi gözler onun için aralanmıştı. "Kirpiklerinle kafiye ol şiirime, her satır sonunda gözlerini göreyim. Sımsıkı sarıl bana bu şehirde, her canın yandığında ben senin uğruna öleyim."
Reşit bir şey demeye bile gücünün olmadığını hissetti. Kolunu Celal'in beline sarıp göğsüne sığınırken kalbinin acısıyla gözünden akan yaşlara engel olamıyordu.
Yüreği cayır cayır yanarken susmak ne kadar da zordu!