Geçmiş aradan yıllar, toprak olmuş beden unutulmamış ancak. Ruhuna uzun uzun işleyen, kök salan ur salmamış aciz bedenleri. Dünyadan çoktan silinen kokusu, unutulmaya yüz tutmuş gencecik simasi. Sesi arada kalbine dokunur ancak, geçmişten bir yadigar. Yaralı mektup, bırakmış izini bir boşlukta. Ondan kalan tek iz olan yarası, sararmış parşömen kağıdının hatırası. Çoban yıldızı ise çoktan küsmüş insanlara.
17 Eylül 2022
Aynanın karşısında düzeltti kravatını, giydi ceketini. Üstü tozlu olan kutuya kaydı gözü.Nasıl geçmiş koskoca 70 yıl?
Kutunun içindeki mektuplar, çiçekler, renksiz fotoğraflar. Hatıralar burada ancak ruhu gitmiş çoban yıldızına.
Almış eline kanlı mektubu, okumaya cesaret edememiş bir daha o günün ardından. Bakmış uzun uzun kağıda, yaşanmışlıklara. Neyin uğruna olmuş bunca feda?
Vatan adına ancak vatan neyin uğruna? Şehit olan bedenlerin üstünde açan çiçekler mi getirmiş barışı yoksa barış hiç mi gelmemiş anayurda? İmzalanan antlaşmalar ile mi küsmüş çoban yıldızı insanına?
Boşvermiş hepsini yıllar önce yaşlı adam. Cebine koymuş usulca mektubu, tutmuş yolunu bir toprağa."Hwang Hyunjin 1928-1952"
"Merhaba" diyebilmiş yaşlı adam. Yıllarca tuttuğu göz yaşlarını tutamamış daha fazla. Düğümlenen dili engel olmuş isyanlarına. İsyanlarının yarattığı çığlıklarına. Başlamış bir başına ağlamaya, yaşlanmış mezarının yanında.
"Eski dostum, birtanem. Yetmiş yıl geçti ruhunun hep çok beğendiğin gökyüzüne ulaşmasına. Hayal ettiğin cennet, serildi ayaklarının altına. Canının yanmadığına inanıyorum ancak. Her ne kadar ruhum ve aşkım koruyamasa da bedenini elbet almıştır acını. Son yazdığın mektubu getirdi Lee kapıma. Bana bıraktığın son anı, taşıyor senden bir iz her ne kadar acı olsa da. Kızma bana fakat alışamadım yalnızlığa. Sensizlikten sonra gelen karanlık bırakmadı asla peşimi. Büyüdü daha çok, sardı tüm yıldızları. Sen gittikten sonra asla doğmadı güneş eskisi gibi. Zaman her şeyin ilacıdır derler, ilacı olan şeyin çözümü yok mudur zaten? Zaman öldürmeye çalışır duyguları, alıştırmaya çalışır. Ama ölüme alışmak mümkün değildir, hele ki bir hiç uğruna. Gencecik bedenin hazır mıydı buna? Ve ben bekliyorum yetmiş yıldır seni hala ilk günki gibi. Gittiğin gün seninle beraber kaybolan kokun, getirecek mi elbet bir gün sonsuzluğu?"
Yaşlı adam sevmeye devam etti toprağı ağlayarak. Özlemin çaresizliğini hissetti yine tüm bedeninde. Sildi gözyaşlarını, derin bir nefes alarak devam etti konuşmaya;
"Sen gittikten kısa bir süre sonra barış sağlandı ülkeler arasında, ilk duyduğumda çok sinirlenmiştim sizin adınıza. Düşmanın aldığı ruhunuzu hiçe saymak kolay mıydı bu kadar? Ancak sonra sadece onların acizliğine verdim her şeyi. Biliyor musun, Lee senden sonra şehit oldu. Onun da kalbine saplanan kurşun ruhunu serbest bıraktı. Aynı kaderi paylaşıyorsunuz cephe arkadaşınla"
Tekrar duraksadı Felix, ne kadar zordu böyle konuşmak?
"Kalbindeki boşluk acıtmasın lakin canını. Gözyaşlarım doldursun boşluğu, kutsasın ruhununu. Yaşarken gerçekleştiremediğin hayallerin adına utansın göğüsüne saplanan kurşun. Utansın utanmasına ama en çokta pişman olsun seni benden alışına. Ben, her zaman hissettim seni şu yaşımda. Her gün lanet ettim o yıllara, senin adına, en içten isyanımla ama asla veda edemedim sana, bir gün kavuşuruz umuduyla."
Yaşlı adamama seslenen torunuyla anladı gitme vakti olduğunu.
"Yıllar geçti üstünden senin, geçen yıllar azaltmadı bir gün bile sevgimi. Görüşürüz Hwang elbet bir gün, vakit daha da geç olmadan, özlem yerini doldurmadan."
Bastonundan destek alarak kalktı oturduğu yerden, yürümeye başladı yavaş yavaş. Hwangın ruhu adandı tekrar sonsuzluğa, Lee'nin ruhu ise bir hiçliğe. Uzun zamandır kendini belli etmeyen çoban yıldızı döktü gözyaşlarını dünyaya, Hwang'ın gençliği adına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1950, hyunlix
Fanficher gün bekler ay ışığının altında bir mektup daha 100921-161121 angst, by @derastra