Zordur yaşam cephede, herbir tozun içindeki zehirden, atılan mermiden. Can korkusu sarar bir bedeni o cephede. Anlatmak zor, anlaması zordur bu psikolojinin. Her bir kalp atışının ardından gelen o korku ve belirsizlik, ancak beklemek de zordur bir o kadar. Her gün düşünürsün ruhunu ve sevgini adadığın o bedeni. Unutmak istemezsin hiç bir zerresini, gülüşünü, kokusunu. Beklersin acizce bir kağıt parçasını. Bağlar seni hayata gelen o mektup, yeniden alırsın derin bir nefes uzun aradan sonra. Beklemek ruhun zehirdir bir nevi, edebi ve kasvetli karanlığa büründürür ruhunu.
Felix ruhu hala ümitle dolu bir gençti. Adamıştı benliğini bir askere, asker ise benliğini sarmıştı kokusuyla ebediyen. Kederleri 1950'ye layık görmüştü onların aşklarını. Sınavlarıydı belki bu hayatızca yıl. Günlerden 2 Ağustos yıllardan 1950. Genç oğlan dolaşır rüzgarlı sokaklarda. Gönlündeki ağırlıkla yürür ağır ağır. Dönüşünür her anısını kafasındaki gündelik düşler fırtınasıyla. Aşkını yansıtamamak dünyaya üzer hep, hastalıklı görünür insanlara. Nesil kabul etmez aşkları, nefret eder aşklardan. Ve şimdi sanki hep onlarıncasına bu mutluluk, almış ellerinden yıllar. Sokmuş araya büsbütün bir savaşı. Savaş ise gündelik yaşamı bozmuş belki, belki kıskandırmak istemiş bulutları.
Ellerindeki poşetleri yere koyduktan sonra geçmiş salona. Sayarmış oda günleri bir bir büyük bir umut ve umutsuzlukla. Bazen günler ona mutluluk getirmiş. Günlerin getirdiği mutluluğun nedeni ise mektuplarmış elbet. Genç olduğunu düşünerek gözlerini kapatmış ve derin bir iç çekmiş. Ardından mırıldanmış duyması için sevgilisinin "yıllar geçse de kokun siner evin her bir yerine yıllara inat, sen gelmesen bile. Gelirsen şayet, özlemler gider bu unutsuzlukla." Ardından kalktı oturduğu koltuktan ve gitti çalışma masasına. Yazmaya başladı yine bir mektup solgun ay ışığıyla.
Yıllardan bilinmeyen, bir asker yaşamış bu bilinmeyen yıllarda. Asker aşıkmış bir yıldıza, yıldız parlamış her gece usanmadan. Yol gösterirmiş her bir varlığa. Yardım eder, kollarımış yorulmadan usanmadan. Asker bir gün karışık bir arazide yürürken kaybetmiş yolunu, aramış yolu saatlerce bulamamış karanlıkta. Düşmüş umutsuzluğa, oturmuş bir kayanın üstüne. Düşman karşı tepede beklemiş onu. Asker yapamamış hiçbir şey. Gökyüzüne bakmış bir ümitsizlik ile. Gözlerini kapatıp tanrıya dualar etemeye başlamış. Yol gösterici istemiş bir tane onu kurtacak. Ardından açmış gözlerini usulca, o an görmüş parlak yıldızı onca yıldızın arasından. Gülmüş büyük bir mutlulukla içindeki duyguyla.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.