Temmuzlardan biri
Gök yine çivit mavi
Dolunay gülümsüyor eskisi gibi
Gökyüzüne uydu deniz çalkalandı aniden
Kumları öptü milyonlarca köpük
Yıllanmış yaz rüzgarları pencereden girerken
Denizin şarkısına eşlik etti rüzgar gülü🎵oscar lang-you 🎵
bir temmuz;
heeseung takvimdeki tarihe baktığında derin bir nefes verdi. her şeyin belli olacağı ay bu aydı. temmuz demek ölüm demekti, temmuz demek hayatındaki tek amacın kaybolması demekti.
dürüst olmak gerekirse jake ile geçirdiği aylar boyunca karşısındaki çocuğun gün geçtikçe iyileştiğini düşünmüştü.
ama korku peşini bırakmıyordu. öylesine korkuyordu ki aylar öncesinde jake ile tanışmasına sebep olan şeyi yapıyordu her gün.
ona jake'i hatırlatan şarkıları açıyordu, son ses.
jake gökyüzündeki yıldızlardan biri olmak istiyordu, heeseung ise gökyüzü. jake nereye giderse gitsin yanında, onda olsun istiyordu.
onu kucaklamak ve güvende olduğunu söylemek istiyordu.
lee heeseung kelimenin tam anlamıyla sim jaeyun'a aşık olmuştu ve bunu ona tam şu an söylemek istiyordu. ondan hoşlandığını kabul ettiği sahilde, dalgaların sesleri arasında.
saate baktığında iki olduğunu gördü. ilk başta geç olduğu için diğer güne ertelemeyi düşündü ama sonradan fark etti ki zaten onları yakınlaştıran gece değil miydi? ilk sohbetleri, jake'in ikram ettiği ilk sigara ve yıldız olmak istediğini söylediği zaman.
hava serin olduğundan üstüne geçirdiği sweati biraz çekiştirip tipinin düzgün olduğuna kanaat getirdikten sonra kapıyı çaldı. kapıyı açan jake hiçbir şey demeden elinde tuttuğu gitarı heeseung'a uzatıp ayakkabısını giydi ve içerideki sunghoon'un uyanmaması için kapıyı sessizce kapattı.
"hiçbir şey dememiştim ama ben nasıl anladın?"
"gece sana şarkı söyleyeceğimi söylemiştim."
"dışarı çıkacağımızı nasıl anladın?"
"sadece içime doğdu, gören de hep konuşarak anlaşıyoruz sanır. çoğu zaman sadece bana bakışınla anlayabiliyorum ne demek istediğini."
"şu an ne diyor gözlerim?"
"bir şey söylemek istediğini söylüyor."
"doğru söylüyor."
cümlesinin ardından jake'in elini tutup arabaya doğru ilerlemişti. bir önceki sahil yolculuklarında olduğu gibi bu sefer de arabada yol boyunca konuşmamışlardı.
çok geçmeden sahile vardıklarında heeseung elindeki örtüyü oturacakları yere serip battaniyeyi de üşümemesi için jake'in omuzlarına bıraktıktan sonra yanına oturdu.
dolunayın parlak ışığı sakin dalgaların üzerine parlıyordu, ikisi de konuşmadı bir süre. sahile vuran dalgaların sesini dinlediler.
heeseung ilk lafı açan kişi olmuştu çoğu zaman olduğu gibi.
"jake, benimle olduğunda nasıl hissediyorsun?"
jake, heeseung'ın ani sorusu ile şaşırmıştı. nasıl hissediyordu emin değildi aklına gelenleri sıralayacaktı sadece.
her anında yanında olan bu çocuğun yanında huzursuz hissettiği tek bir an bile olmuyordu. aklına gelen fikirleri saçma olsa da paylaşıyordu, okuduğu kitapları ya da yeni keşfettiği şarkıları paylaştığı ilk hatta tek kişi heeseung oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gözlerindeki yıldızlar, heejake
Fanficlee heeseung yan daireden gelen yüksek sesli şarkılar yüzünden son birkaç gündür her gece olduğu gibi yine uykusundan uyanmıştı. angst