- son durak

152 17 8
                                    

Kafamın içindeki gürültü öyle güçlü bir hâle geliyor ki saçlarımı yolmaya yeltendiğim başım gökyüzüne kalkarken dank ediyor: yedi küsür milyar insan aynı anda yok olsa şimdi, ben yine yalnız kal(a)mam. Gözlerim isteğimin arsızlığıyla kısılırken belli belirsiz, aynaya bakmıyor oluşum engel olamıyor gözümün önüne düşen kırışmış bakışlarıma.

Tüm geceyi, hatta tüm geceleri dışarıda geçirmenin soğukluğu var üzerinde, içlerinde ikamet ettiği ağaçlardan doğma masanın. Kim daha hadsiz diye tartışabilecek denklikteyiz. Bana müsamaha gösteriyor diye hemen tepesine çıkmışım onun da zaten.

Sırtımın boşluğa denk düşen kısımları hayıflanıyorken sağa sola dönüyorum rahatsızlıklarının dinmesi adına. Porsche, diyorum kendi kendime, tişörtün yattığı tarafa toplandı diye uykudan uyanan adamsın ne haddine böyle yerlerde yatmak?

Masanın üzerine doluşmuş yaprakları temizlemek adına ellerimi sürtüyorum üstünkörü*. Her biri bir yana uçuşmaya başladığı vakit gözlerim çevremdeki ağaçlara kayıyor. Ben bir ağaç olsam, tüm baharı beraber geçirdiğim yapraklarımdan olmak istemezdim. Köklerimden ayrılır, rüzgara kapılanlarının da peşinden koştururdum tüm kış.

"Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var." diyor şair kuş gibi tünediği ağacın tepesinden. Ben bir ağaç olsam, yüz bin ceset olurdu dallarımda. Tüm ömrü de o cesetleri sırtımda taşımaya adamış olurdum.

Bedenimi yattığım yere sertçe bastırıyorum kalkabilmek adına, çünkü anca bu şekilde bacaklarıma toplanıyor güç. Doğrulmaya başlarken omuzumda hissettiğim ağrı, her ne kadar vaktinde birbirine bastırabilsem de dudaklarımı, aralarından acı dolu bir inleme kaçıveriyor. Neyse ki, diyorum yine kendi kendime, kimse seni duyamaz. Fakat anlam veremediğim bir hadise gerçekleşiyor çıplak ayaklarım kavruk yaprakları bulduğunda. Ufak bir çatırdama duymamın ardından gergince eğiyorum yüzümü yere.
Kaç bin ceset var ayaklarım altında?

"Ben sağ baştan başlasam bir'den, en az on kişi varız burada."

Tanıdık ses kulağıma iliştiğinde saçlarımın diplerinden başlayan korku uzanıyor yaprakları ezmeye devam eden ayaklarımın tabanına kadar. Her bir cesedi çiğnedikçe kanları karışıyor kanıma. Ahlaksızlık bu yaptığım. Öyle sert atıyorum ki adımlarımı, emilmek istiyorum toprak tarafından. İndiğim yerin altı, ağaç kökleriyle darağacına çıkartsın beni. Hakkımdır.
"Sen gerçek değilsin."

Dizlerimi dikleştirmek ayaklanmaya vesile olduğunda yürümeye başlıyorum çoktan yanlarına doğru usul adım. Kurumak bazı pürüzlere sebep olmuş bir zamanlar canlı yapraklarım üzerinde. Canım yanıyor, ağaç olsam bile sahip çıkamazdım ben kimseye diye tekrarlıyorum devamlı olarak içimden. Yanlarına attığım son adımda dünyam tam üç yüz altmış beş kere dönüyor. Siz benim kimsem olamazsınız çünkü uzun zamandır kimsesizim ben.

Bir dizim diğerine göre daha erken eğiliyor yere. Kumaşım o kadar ince ki, olmadığını sanıyorum bir an. Koca ormanda çırılçıplak kalmış gibi elimle göğsümü örtüyorum dizim yere sürttüğünde. Paramparça olurken yaprakları, ağlayan ağaçları işitiyorum. Kimse sordu mu ağaçlara siz istiyor musunuz her mevsim yeni yaprak yeşertmek diye? Biri gitmek, diğeri her gidişi izlemek için yaratılmış. Ben ve ben gibi. Ama beni benden kopartacak güçte biri çıkmadı henüz karşıma. Geçmişime bağımlıyım, bağlanmamalıyım.

İki dizim de sonunda yere yaslandığında tüm bedenimin ağırlığını taşımaya başlıyorlar sualsiz. Parmaklarım gergince tutunuyor kumaşa ve başım önüme eğiliyor saçlarım gözlerim önüne düşerken. Bu kadar hızlı uzayışlarına anlam veremiyorum bir türlü. Vitaminsiz görünüyorum. Af dilediğimi sanan kardeşlerim gülüyor hâlime. Aslımda sinirleniyorum ancak alttan almam gerektiği bilinciyle hareket ediyorum her zaman.
"Uzan yanımıza."

the manHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin