- yaz dizisi tanışması

207 23 16
                                    


Mülakat boyunca gözlerimi diğer katılımcıların yüzünden alamamış olduğumdan konuşma sırası bana geldiğinde ekranda dönen videoya bakarak yüzümdeki garip sırıtışla kuracağım cümleleri düşünmeye başladım. Elimdeki eksikliğin beni böyle komplike bir sektörde diğer insanların önüne geçireceğini düşünmek belki de bugüne kadar yaptığım tek hataydı. Yediğim o kadar red sonrası eğer bu kanala da alınamazsam muhtemel sonum hapislerde ömür çürütmek olacağından elimden gelenin en iyisini yapmak zorunda bırakılmıştım resmen. Sandalyeyi ucundan itekleyerek ayağa kalktığımda ekrana doğru yaklaştım elim çenemde. Ya olduğum gibi konuşacak ya da onların olmamı istediği yorumları yapacaktım ama elimde değildi dilimden dökülenlere hakim olma meselesi. Yorum yapmaya başlamadan önce odanın kalanına dönüp kısaca bir tepkileri süzdüm. Çatık kaşlar, ekrandan ayrılan gözler, nefretle bükülen dudaklar. İşte buydu, insanların verdiği tepkileri kopyalan bir papağan olduğumu fark ettikleri anda beni kovacaklarını bildiğim o ekibin önünde birkaç dakika rol kessem sıkıntı olmazdı diye düşünerek elimi alnımın kenarına dayayarak sıktım başımı hafiften. Ağzımdan tek bir kelime döküldü.

"Korkunç."

Neydi korkunç olan? Ceset mi kan mı? Tüm bunlara sebep olan insan mı yoksa bu yakıp yıkıcı duyguları insana bahşettiği iddia edilen tanrı mı? Doğru cevap, kimse. Muhtemelen şöyle bir video karşısında mimik oynatmadığım için bu odadaki korkunç tek şey bendim insanlara göre.

"Bir habercinin böylesi bir görüntüye sizler gibi tepki vermesi korkunç."

Elimi yasladığım yerden kaldırarak işaret parmağımı ekrana doğru tuttum alelacele. Konuya buradan girmeyecektim ama dilim benden habersiz ayrılmıştı yine yuvasından. Bugün kimi taklit ediyoruz?

"Karşılaşabileceğimizin en kötüsüne de hazır olmamız gerekirken ölü bir bedenin oturduğunuz yerden sizi bu kadar etkilemesine izin verecekseniz neden burada oturuyorsunuz?"

Video hakkında bir yorum yapmamaya özen gösteriyordum çünkü tüm etik değerlerden yoksun aklımın başını okşayabilecekleri tek durum diğer rakiplerimi hiç de centilmence olmadığını iddia ettikleri bir yöntemle alt etmekti. Gördüğüm, bende insani bir şeyleri ayağa kaldıramadığından, kusurlarımı kullanıp bana insan değilmişim gibi bakmalarını istemiyordum. Kınayıcı bakışlara ve devrilen gözlere hep alışıktım, hakaretleri de kulakardı ettiğim doğruydu ama bugün buradan iş sahibi olmadan çıkamazdım.

Sırtını yasladığı deri koltukta sırıtarak ufak çaplı şovumu izleyen lacivert takımlı yönetici, birbirine bağladığı kollarını yavaşça açarak dirseklerini masaya yasladı ve kemikli parmakları çenesini sıvazlamaya başladığında yaka kartıma dik dik bakarak sordu yine de.

"Adın ne?"

"Hangisini duymak istersiniz?" "Porsche Kittisawat."

"Mülakat bitince odama gel. Şimdilik çıkabilirsin."

Video hakkında hiçbir şey sormadan beni odadan gönderdiğinde azarlanacağımı düşünmüştüm fakat mülakat bitiminde toplantı salonundan çıkan birbirinden farklı onlarca suratın bana aynı nefret dolu gözlerle bakmasından anladığım kadarıyla azarlanmayı onlar da çok istiyordu. En son elindeki kağıtları sekreteri olduğunu düşündüğüm çıtı pıtı kızın ellerine tutuşturmaya çabalayan lacivert takım odadan çıktığında ufak bir baş selamı vererek peşine takıldım. Odasına giden yol boyunca en az kırk kere cevapladığım o klasik "Neden bizim şirketimiz?" konulu soruları sordu fakat sanırım o da bunlara bir cevap duymak için sormak yerine vakit öldürmeye uğraşıyordu.

"Geç bakalım."

Yakasına boca ettiği parfümüyle aynı koku odanın kapısını açar açmaz burnunuza sertçe vurduğundan gözleriniz kısılıyor olsa da ferah görünümü yüzünden çok da batmıyordu adama yerleştikten sonra. Oturmam için işaret ettiğinde anca varabilmiştim bu kanıya tabii ama kavradığı cam bardakla sebile koşuşturuşu sayesinde kendimi daha konuşabilir hissediyordum artık.

"Söylediklerinden etkilendiğim için çağırmadım seni buraya. Her grupta en az bir denyo senin gibi bir çıkış yapıyor zaten. Tabii an meselesi, kiminkinin daha havalı görüneceğini bilemezsin."

Benimle mi konuşuyordu yoksa kendi kendine açıklamada mı bulunuyordu emin değilim ama son yudumu alırken gülerek başını iki yana salladığında bende neyin gözüne battığını düşünmeye başlamıştım.

"Tüm mülakat boyunca sadece insanların yüzlerini inceledin. Neden?"

"Siz de beni incelediniz anlaşılan."

Cevap vermek yerine kabaca güldüğünde kaşımın tekini kaldırıp gözlerine baktım. Zaten elindeki kağıtta tüm problemlerim açıkça yazıyordu. O yüzden arkama yaslanıp elimin tekini çeneme doğru uzatıp okşamaya başladım sivrilen köşesini, belki de zaten buraya gelmemi bekliyordu şirket bana mülakat mesajı yazdığında.

"Şerefsizin biriyle ilgilenmesi için daha şerefsiz birini arıyorum."

Ellerini cebine atıp burnumun ucuna kadar yürümeye başlayınca bakışlarım yüzünden ayrılıp ayakkabılarının parlak yüzeyine takıldı. İyi kazanıyordu anlaşılan.

"Teklifimi kabul edersen yarın sabah seni yurt dışına göndereceğim."

Oradan bakılınca çok mu güvenilir gözüküyordum anlayamamıştım fakat başımı salladım alelacele. Eve elim boş dönmek isteyeceğim son şey bile değildi. Üstelik işlerimi kendi bildiğim yöntemlerle halletme yetkim olacaksa bundan keyif bile duyabilirdim.

"Yanına güvendiğim bir arkadaşı daha vereceğim. Halkın gözüne girmeye çalışan o çakma aktivisti biraz izleyin istiyorum."

Yaptığı şey işten çok kişisel bir meseleye benzese de ilgilenmediğim için irdelemek yerine ayaklanarak odadan çıkmak adına selam verdim. Madem beni alelacele görev adamı yapacaktı öncesinde dinlenmeme biraz izin vermeliydi. İletişim bilgilerimin yazdığı kağıdı yüzüme yüzüme sallayarak konuştu sert sesiyle.

"Yarın sabah onda burada olmanı istiyorum. Ne yapacağımızı ve neden yapacağımızı o zaman anlatacağım."

Onaylamaktan başka çare olmadığından başımı sallayarak kapının kulbuna tutunduktan sonra aklıma gelen soruyla beraber çatılan kaşlarımla yeniden döndüm lacivert takıma.

"Bu arada, adı sanı yok mu bu adamın? Kimi kovalayacağız?"

Kalçasını yasladığı masasından otuz iki diş sırıtarak cevap verdi hiç yerinden kıpırdamadan: Mile Phakphum.
O zamana kadar yalnızca haberlerden ve gazetelerden kulağıma ilişen adının bir gün çok yakından kulağıma duyurulacağından haberdar olsam muhtemelen müebbet hapis yatmaya bile razı gelirdim ama o gün duyduğum her şeyini kulakardı ettiğim seninle odadan öylece ayrıldım gün sonunda nihayet rahatça bozarken boğazımı sıkan kıravatı.

the manHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin