Hepinize merhaba, ruhdaşlarımmmm!
Uzun zaman sonra buradayım ve neredeyse ağlayacağım :)
Konuşmayı sona bırakıyorum ve, hoşgeldiniz diyorummm! Başladığınız tarihleri de alayım mı şöyle:)
Kan, iğne, yara, neşter... Her kabus bir gün biter. Korkuların dirilir, kabus gerçeğe evrilir.
Kanlanmış ruhu, ne zaman bir neşter vurmak istese daha da kanlanıyordu, acıları zihninin sırtına bir yük oluyordu.
Olabildiğince hissetmemeye çalıştı, kaçtı.
Onu kovalayan birileri değil, cenazesini çoktan kaldırmış olduğu ruhuydu ve bu kovalamacanın sonu yok gibiydi.
Kafasının içi bir harp alanıydı. Düşünceleri silahlarını kuşanmış, umutlarını öldürüyordu. Ama onu kurtaracak olan ne terk edilmiş ruhu ne de bir cam misali parçalara ayrılmış olan kalbiydi, çünkü asıl kurtarılmaya ihtiyacı olan onlardı.
Tamamen beyaza boyadığı hayatı, ne zaman ona bir balta saplasa, dans etti ve bendini buldu kadın.
Genç kadın, iki katlı evlerinin penceresinin perdesini aralayıp gökyüzüne baktı. Yıldızlar gökyüzünü bir sanat eseriymişçesine süslemişti. Ama bu onu gülümsetmedi, aksine daha fazla durgunlaştırdı.
Perdeyi kapatıp, odadan çıktı. Merdivenleri inip kendini salonda bulduğunda, koltukta elindeki bira şişesiyle sızmış olan annesini görmesi çok gecikmedi. Yaşadığını bile bilmediği vicdanı onu dürtünce, kahverengi büyük koltukta uzanmış olan annesinin üstüne, kenardaki battaniyeyi örttü. Ardından elindeki yarısı halıya dökülmüş olan birayı alıp, sehpanın üzerine koyduktan sonra salonu terk etti.
Üzerine beyaz montunu geçirip, evden çıktı. Çıktıktan sonra cebindeki anahtarla kapıyı kilitlemeyi de ihmal etmedi. Bahçeden çıkıp, uzun kaldırımların ay ışığı ile birlikte süslediği sokaklarda aldı soluğu.
Yaşam için bir soluk,
Onun için bir ninni ürpertici ve soğuk,
Çoktan cenazesini kaldırdığı ruhunun kanı,
Nabzının üzerindeki kan kırmızısı koyuluk.
Uzun kahverengi saçlarını, tepede dağınık bir topuz yapmıştı. Ayağında ise öylece ayağına geçirdiği, peluş ev terlikleri vardı.
Bir süre yürüdükten sonra, istediği yere ulaştı. Şarap aldığı dükkanın kapısından içeri girdi ve hep aldığı şaraptan alıp dışarı çıktı. Ardından biraz ilerideki sahilin kenarındaki banklardan birine oturdu. Hızlı hızlı içti elindeki şarabı.
Ona göre ölümler de hızlı olmalıydı çünkü, yavaş olan şeyler acı verirdi.
Şarap şişesinin dibini gördüğünde sarhoş olmadığına emindi ama başı ağrıyordu ve farklı sesler duymaya başladı, kafasının içinde.
Umursamadı.
Boş şişeyi çöpe attı ve sahil kayalıklarından birine oturdu. Öylece sahili izledi bir süre boyunca. Ardından her zamanki gibi, kendi kendine ayağa kalktı ve önce kayalıklardan sonra sahilden uzaklaşıp, evin yolunu tuttu.
Uzaklaşmak iyi geliyordu, keşke ruhundan ve zihninden de uzaklaşabilseydi.
Eve döndüğünde annesi tabii ki, aynı şekilde uyuyordu. Montunu askılığa asıp, merdivenleri tırmandı ve odasına girip kapıyı kapattı. Odasının balkonuna çıktı ve Anason şarkısını açıp, etrafı izlemeye başladı. Yıldızlar bu defa sebepsiz bir istek doldurdu içine.
Yaşama ve iyileşme isteği.
Ve ardından uzun zaman sonra bir söz verdi kendine. "Ruhumu kurtaracak, yaralarımı iyileştireceğim."
Yaraların körelttiği umudu,
Kalbinin üzerinde soluk almaya çalışıyordu.
"""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
Yeni hikayemizi, umuyorum ki beğenirsiniz. İlk bölümü de yarın atacağım ve düzenli olarak her hafta perşembe ve cuma bölüm gelecek. Ben çok sevdim hikayemizi, hem benim hem sizin yaralarınızı saracak umarım.
O kadar çok özlemişim ki yazdıklarımı paylaşmayı, gerçekten çok, çok mutluyum. Umarım siz de benimle bu yolda yürümeye hazırsınızdır. Çok seviyorum hepinizi, iyi ki varsınız.
Görüşmek üzere ruhdaşlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bazı Yaralar Hiç Kapanmaz
Teen FictionDurdu. Sokak lambasının aydınlattığı yüzü bana döndü. Bakışları acımasızdı. Ama gözlerinin altındaki ruhu, ruhumla yan yana olmak için can atıyordu. "Neden buradasın?" Bu cümle benim ona ilk zamanlarda sorduğum cümleyi hatırlattı, acıyla gülümse...