Anlayamadı dünya beni ama küçüklüğüm gülümsedi bana. Geçmişim ağladı geleceğime, teşekkür ederim.
Topuklu ayakkabılar Akasa'ya yaklaşırken asker kafasını dahi kaldırmadı. Ne hali vardı ne de keyfi, eğer ona saldırırlarsa duvara yaslar ve bıçağını çekerdi. Tıkırtılar daha da yaklaştı. Nefes sesi duyulabilir olduğunda yumuşak bir el Akasa'nın sırtını sıvazladı. İşte bu onu gerçekten şaşırttı. Sadece elleri değil, sesi de yumuşak bir kadındı:
"İyi misin? Pek öyle gözükmüyorsun uzaktan."
Akasa yüzünü silerek karanlıktan gelen sese döndü yüzünü. Hilalin hafif ışığında seçebildiği ince yüzlü kadını süzdü. Masmavi gözleri ve kafasındaki temizlik bezi ilk dikkatini çekti. Sarı saçları, işlemeli elbisesi esintiyle dalgalanıyordu. Aynı esintiden Akasa'nın tüm saçları ıslak yüzüne yapışmıştı. Hafif topuklu ayakkabıları ve elindeki ekmek sepetine baktı. Kardeşi hayatta olsa şimdi böyle bir genç kız olacaktı. Gülümseme istemsizce belirdi yüzünde akan yaşlarla beraber. Buna dayanamayacaktı. Arkasından seslendi o kadın karşısındaki ayağa kalkıp giderken:
"Nereye gidiyorsun, sen sendeliyorsun. Alkolik misin?"
Akasa kahkahalara gömüldü. Bozuk sinirleri ve kederi kendini tutmasına engel oluyordu. Öyle içtendi ki başkası olsa korkar kaçardı hiç arkasına bakmadan. O ise sadece Akasa'nın kalktığı yere bakıyordu. Yere eğildi, o da karşısındaki kadına bakakaldı. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Tozlu yoldan mendili kaldırıp avcuna aldı.
"Sevdiğin kız mı öldü?"
Sırtını duvara yasladı, saçlarını geriye attı. Yalnız kalmak istiyordu artık. Bugüne kadar hep yalnızdı, şimdi birine ihtiyacı yoktu. Bu sadece aşağılanmak gibi hissettiriyordu.
" O mendil şans eseri elime geçti. Sahibinin evini hatırlasam teslim ederdim. Sevdiğim kız falan yok. Sadece- belki de evine gitmelisin, ekmeklerin soğuyacak."
"Üzgünüm. Belki de öyle yapmalıyım."
Giden kadının arkasından baktı. Ona fazla kaba davranmıştı. Öylece gitmesine izin vermemeliydi.
"Hey, teşekkür ederim."
Kadın gülümsedi. Rica ederim, diyerek gitti. Kendine iyi bak...
Akasa da koğuşun yolunu tuttu. Artık eve dönmesi gerekiyordu. Çıkmaz sokaktan adım adım çıkarken caddeye geldi. Şehrin merkezindeki çeşmeye vardı. Yüzünü yıkarken iki ay önceki Çank kasabası savaşını düşündü, o gün de böyle yüzünü yıkayıp matarasını doldurmuştu. Her şey hazır, heyecanlı komutanları emir verirken havada bir mendil uçmuştu.
Bunu düşünürken evi hatırladı. Artık yerini biliyordu. Sağına baktı, doğu cephesindeydi. Ev orada duruyordu. Penceresinden ışıklar saçılan ev caddeyi aydınlatıyordu.
Gülümseyerek yoluna devam etti. Yarın, gün ağardığında mendili geri verecekti. Elleri ceplerinde yola koyuldu.
Akasa geldiğinde koğuşun sakin ve çoğunluğun uyuduğunu sanmıştı ama hiç de öyle olmamıştı. O kadar ki uzaktan bile sesleri geliyordu ve ışıklar hala açıktı. Neden böyle olmuştu ki? Hızlıca kapıyı açıp etrafa baktı.
"Heeey Akasa! Ne bu geç saatlerde gelmeler? Karı kız peşindeydin değil mi?"
Hararetli konuşmalar bir anda durmuştu. Herkes kapıyı yeni kapatan Akasa'ya dönmüştü. O ise bu saçma laftan dolayı kızarmıştı.
Askerler bunu başka şeylere yormaya başlamıştı bile.
"Yok deve! Cidden mi?"
"Baksana yüzü kızardı. Kesin biriyle fingirdeşiyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laban
Fantasy"Herkes kazanır ve kaybeder. Düşersin ve çıkarsın ama eğer dipte yaşayacaksan acısı da senindir. Göklerde uçacaksan atılan taşlar da senindir."