@channiebhang
günaydın diyerek konuşup geçiştirdiğimiz günlerin ardından bir gün, seni ağlayarak giderken gördüm. o gün evden sinirli bir şekilde çıkmıştım ve elim kesikti, lee, okula da sinirle gelmiştim ve tam kapıdan girmiştim ki seni ağlarken gördüm. minho, elimi ve kendi sinirimi bırakıp arkandan koşturmaya başladım. buna hiç hakkım yoktu ya da ne haddimeydi bilmiyorum ama özür diliyorum, bu hâlâ ölesiye umrumda değil. seni ağlarken görmek bütün vücudumda iğrenç bir öfke uyandırmıştı. neye o kadar ağladığını bilmeme gerek yoktu, sen söylemek istemiyorsan söylemek zorunda değildin. ama seni bırakmayacaktım. belkide bana bu gücü veren sana olan hislerimi öğrenmenden çok sabahları bana günaydın deyişlerindi. arkandan koştum. biraz daha koştum. durmadın, lee. hıçkırarak ağlıyordun ve hiç durmadın. ismini seslendim, yine duymadın. koşmaya devam ettiğin beş on dakikanın sonrasında adımların biraz yavaşlar oldu, sana yeniden seslendim. bana döndüğünde gözlerini siliyordun. ve ben o kırgın gözleri gördüğümde sana ulaşmaya yakın adımlarımı daha da hızlandırıp beklemeden sana sarıldım. minho, o güne kadar sana binlerce defa sarılmak istediğim an olmuştu, buna yemin ederim. ama hiçbirinde kalkıp özel alanına girip sana sarılmadım. sana ilk kez sarıldığım zaman, o zamandı. sana öylesine sıkı sarılmıştım ki sanki biraz kollarımı bıraksam kopup gideceksin gibi hissettim. sana sarıldım çünkü kafamda sadece üzgün olduğun gerçeği hüküm sürüyordu. başını bana doğru kaldırdığında bir şey söylemene izin vermedim. 'şşşhh.' demiştim sadece sana. sonra başını okşadım. minho, kalbim paramparça olmuştu. seni hiç öylesine üzgün görmemiştim. bana karşı çıkmadın, ellerini belime sarıp ağladın. seni ağlarken dinledim. daha çok ağladın. seni daha çok ağlarken de dinledim. başını okşamaya devam ettim. iyi hissettirmeye çalıştım. bir süre sonra sessizleştin. seni hafifçe bıraktım. yüzünü göğsümden kaldırıp bana baktığında gözlerindeki kırgınlığı gördüm. sonra kızarmış yüzünü. ellerimi yüzüne götürdüm, hâlâ hatırlıyorum, tereddüt etmiştim. ama lee, ellerimi yüzüne götürdüm ve yanaklarında izi kalmış gözyaşlarını sildim. ah minho, ne yapacağımı bilememiştim. seni alıp kendime mi saklasaydım, seni pamuklara mı sarsaydım? sen öyle paramparça dururken karşımda, ne yapmalıyım minho? gözlerimin yandığını hissedince yeniden sarılmıştım sana. burnumu saçlarına koydum, kokunu içime çekmiştim. gözümden birkaç damla yaş akmıştı belki ama önemli değildi. tek önemli olan sendin minho. hayatımda senden başka hiçbir şeye değer vermemiştim. bana teşekkür ettin. hiçbir şey demedim. sonra sen de demedin. o an farkettim ki, senin sessizliğini bile öylesine seviyordum ki seni sevmem için herhangi bir sebep bulmama gerek bile yoktu. sadece sendin minho. tamamiyle sen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i never knew || minchan
Fanficbang christopher chan, sevdiği çocuğa içini dökmekten kendini alıkoyamaz.