Başlangıçta

136 11 15
                                    

Aşk. Aşk nedir ki?

Güvenip güvenemeyeceğimizden emin olamadığımız yıkık dökük bir köprü mü?Yoksa uçurumun kenarında açan kırmızı bir gül mü?

Nedir ki bu aşk denen şey?

Bir sese kanıp ölmek mi yoksa bir ses uğruna yaşamak mı? Bilinmez.

Cevap, deneyimlemeden ortaya çıkmayan bir sorundur. Tıpkı, sese kanmayı tercih eden o sefil adam gibi. Şanlı, yürekli, asil kral Titus.

Kral Titus, şafağın ilk ışıklarını gösterdiği vakitte şanına uyacak büyüklükteki sarayının terasında dikilmiş ifadesiz bir yüzle ufku seyrediyordu. Karısı Freya, hamileliğinin en zor döneminde, acı dolu feryatlarıyla sabahın sessizliğini yarıyordu. Titus, iç geçirdi. Ardından bir daha ve bir daha. Nefesleri giderek hızlanıyor, gözleri sinirle yuvalarında bir o yana bir bu yana dönüyordu.

Sevmek mi? Titus sevgi hakkında ne bilirdi ki?

On iki gayrimeşru veliaht. Hepsi, devam ettirilmesi gereken bir soy ve şehvetin birkaç güzel oyunu.
Tahta geçmesi en muhtemel kişi, en büyükleri Prens Rhoynar, daha yaşamının bilinçsiz kısmında toy bir oğlandı.

Tam o esnada terasa Rhoynar girdi.

"Baba" diye seslendi, kederli bir sesle.
Babası anında arkasına dönüp oğlunun hizasına gelene kadar eğildi. Bu bir sevgi göstergesi miydi?

"Dinliyorum, oğlum."

"Annem iyi olacak mı?"

"Pek sanmıyorum oğlum, şifacılar ellerinden geleni yapıyor fakat üç gündür olumlu bir gelişme göstermedi."

Bu cümleler karşısında Rhoynar' ın gözünden bir damla yaş çıkıp yanağı boyunca süzülerek yere düştü. Titus, şefkatle oğlunun ıslanan yanağını sildi ve:
"Gerçekler acıtır oğlum, bu dünya ihanet ve sefillik dolu bir yer. Hiçbir duygunun doruk noktasına erişemediğin; neşeyle şekerini emerken vahşice eritildiğin bir yer. Ağlama, hiçbir zaman ağlama. Bu insanların seni küçük görmesine sebep olur." dedi.

Rhoynar, geriye kalan tüm yaşlarını tek bir hareketle sildi ve boğazını temizledi. "Peki babacığım, ağlamayacağım."

"Sadece zayıf ve aciz olanlar ağlar, sen güçlü bir insansın. Şimdi annenin yanına dön ve moralini düzeltecek bir şeyler söyle ona."
"Peki babacığım." dedi Rhoynar ve omuzlarını dikleştirip hızla terastan çıktı.

"Elimdeki tek zeki çocuk sensin, küçük ağlak" dedi Titus, tekrar iç geçirerek.

Evet, Titus' un sevgi hakkında hiçbir şey bildiği yoktu.
Derken bir ses duyuldu. Uzaklardan gelen, çok güzel bir ses. Bu şaheser niteliğindeki ses karşısında nutku tutulan Titus'un ağzı kurudu. Aniden bastıran sıcakla ne yapacağını bilemedi.

"Bu ses... inanılmaz."

Aceleyle terastan çıkıp odasına ulaştı ve pelerinini bile giymeyi unutarak dışarı fırladı. Muhafızlara emir yağdırırken bastıramadığı heyecanıyla sesi çatladı.
"Muhafızlar, söyleyin üç sandal hazır etsinler."

"Fakat majesteleri, kraliçemiz çok vahim durumdalar. Hekimler sizi görürse en azından mutlu olabileceğini söylüyor. Önce revire uğramak istemez miydiniz?"

"Sana üç sandal hazırlatmanı emrediyorum."

"Emredersiniz, majesteleri."

Titus, sarayın dışına çıktığında gün çoktan doğmuştu. Koşar adımlarla iskeleye doğru ilerlemeye başladı. O anda tacını getiren bir muhafız krala çarşı yolundan muhafızlar olmadan geçmenin iyi bir fikir olmadığını söyledi. Hemen ardından bir fayton getirtti ve krala binmesi için yol açtı. Ayaklarına kadar eğildiği bir reveranstan sonra o da faytona bindi.

Sandallara ulaştıklarında Titus kürekleri eline aldığı gibi engel olmaya çalışan muhafızlar, bağırarak verilen bir emirle tekrar yerlerine oturmak zorunda kaldılar.
Sonunda, ses tekrar duyuldu. İncecik fakat bir o kadar da harika bir kadın sesi.

"Şu sesi duyuyor musunuz?" dedi kral, heyecanlı bir sesle.
Muhafızlar kulak kabarttı ancak bir sonuç alamadılar.
"Maalesef, majesteleri. Dalgaların sesi dışında hiçbir şey yok."

"Nasıl duymazsınız? Çok güzel bir ses. Sanki bir kadın...şarkı söylüyor gibi."

"Cüretimi mazur görün majesteleri ancak yanlış duyduğumu sanıyorum. Buraya bir kadın sesi için geldiğimizi mi söylediniz?"

"Evet, tam olarak bunun için buradayız. Bir sorun mu var?"

"Kraliçemiz gerçekten çok kötü durumdalar, efendim. Size ihtiyacı var."

"Tek kelime daha etme, haddini fazlasıyla aştın." diye bağırdı, Titus. Ardından sesin kesildiğini fark etti. Telaşla kürek çekmeye devam etti ve bir tını duymaya çalıştı. Fakat hiçbir şey duyamadı.

...

O günden sonra siniri iyice artan Titus, çaresizce her gün terasına çıkıyor, bu güzel şarkıyı tekrar duymak için bekliyordu. Haftalar süren bekleyişin ardından bir gün, sarayın bahçesinde hava alırken tekrar aynı sesi işitti. Hızla ayağa kalktı ve hiç tereddüt etmeden kafasını o alışıldık yere, okyanusa çevirdi. Bu sefer kimseye haber vermeyecekti. Belli ki aşkı onu yalnız görmek istiyordu ve bu yüzden başkalarının yanında sesini çıkarmıyordu. Kıyıdaki kayaların üzerinden yürüyerek önce tacı olmak üzere tüm kıyafetlerini çıkardı.
Ses, artık içine işlemişti. Sanki hemen yanındaymış gibiydi. Kayaların başında beliren birkaç muhafız önce kralı buldukları için sevindiler. Fakat kralın çıplak bir halde suya doğru ilerlediğini gördüklerinde sevinç yerini telaşa bıraktı. Haykırarak onu uyarmaya, yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalıştılar ancak artık istediğinden başka hiçbir sesi duymayan krala seslerini duyuramadılar. Titus, en sonunda başını da suyun altına gömdü ve gözden kayboldu. Muhafızlar hemen onun ardından suya daldılar fakat ne tuhaftır ki krala dair tek bir iz bile bulamadılar.

Aylarca süren aramaya rağmen okyanusun hiçbir köşesinde kral bulunamadı. Sanki hiç var olmamış gibi...

Sese kanmayı tercih eden sefil adam. Sevgi nedir bilmeyen adam. Geçici bir şehvet uğruna karısını ölüme terk eden adam.

Aşk nedir ki? Aşk yıkık dökük, güvenilmez bir köprüden başka bir şey değil..

SianodellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin