2. EFGAN TUTULMASI

258 64 454
                                    

🎧Rhea Robertson, Lose My Breath

Hastaneden ayrılalı yarım saat olmuştu sanırım. Hava iyice kararmıştı, hastanedeyken bunu fark etmemiştim çünkü canımı kurtarmakla meşguldüm. Resmen elim ayağım boşalmıştı. Diren, tanıdığım en tehlikeli kadınlar grubuna girmeyi başarmıştı. Bunun için onu tebrik edecek vaktim olsaydı çok daha iyi hissedebilirdim ama bu vakti kendisi harcamıştı.

Evren'i orada bıraktığım gerçeğini unutamıyordum. Alelacele çıktığımda nefes nefeseydim ve tek düşündüğüm kıçımı kurtarmaktı. Bebeği orada bırakmak cazip gelmişti, duygularımı yenmiştim ama şu an söz geçiremiyordum. Neden vicdan azabı çeken benim?

"Vicdanımız," dedi beynimdeki o ses. "Bize, sürekli bizi izleyen biri olduğunu hatırlatır." 

Yüreklerinde taş parçası taşıdığından emin olduğum insanlardan biri hâline dönmüştüm zamanla. Şu an sırası değildi. Kalbimin etrafına üflediğim buz parçası çözülmemeliydi. "Asla unutma," diye de ekledi beynimdeki ses. Neyi unutmamam gerektiği zihnimden uçup gitmişti bile ama bir gün kalbim hatırlatacaktı çünkü o hiç unutmamıştı.

Şimdi ise uzun bir yoldaydım. Tam olarak nereye gideceğimi kestiremiyordum ama hava karardığı için bu gece kalacak bir yer bulmalıydım. Yoksa sokak yamyamlarına yem olabilirdim. Bu düşündüğüme içimden kıkır kıkır gülerken birden bir köpek havladı. Olduğum yerde sıçradım, kafamda bin bir türlü felaket senaryosu kurdum. Hiçbiri o kaçık kadından daha korkunç değildi. 

Bir de Behçet denen tuhaf adam vardı. Davranışları şüpheliydi, beni tanıdığına yemin edebilirim. Bunu alaycı bir üslupla reddetmiş olması çok kabaydı, zaten inanmış da değildim. Sanki deliler topluluğu gibiydiler. Her biri hastaydı ve bunu kabullenmeleri biraz uzun sürebilirdi. 

Koridorda karşılaştığım çocuk normal birine benziyordu ama onunla fazla konuşmamıştım. Bir anda karşıma çıkıp, "ben uzaylıyım," diyebilirdi ve buna şaşırmazdım. Çok düz ve asık suratlı biriydi. Bir gün yeniden karşılaşırsak... Hayır, unut bunu. Karşılaşma ihtimalimiz yok. 

O hastanedeki hiç kimseyle bir daha görüşmek istemiyordum. Mümkünse geçtiğimiz yolların bile birbirinden farklı çıkışları olsun. Yoksa onları bir kaşık suda boğma fikrimi icraata geçireceğim. 

İki dudağımın arasından kaçan titrek nefesi içime hapsettim. Havanın gitgide soğumasıyla birlikte şiddetli rüzgâr ortaya çıktı ve yerde ne varsa dağıtmaya başladı. Yürümem o kadar zorlaştı ki bir süre sonra attığım adım bile yavaş çekimde hareket eder oldu. Ellerimi yüzüme siper ettim fakat bundan hemen vazgeçtim çünkü rüzgârın savurduğu küçük parçalar uyuşmuş elimi parçalıyor gibi hissediyordum. 

Elimin üstü çatlaklarla doluydu. Soğuk, o çatlakların oluşturduğu boşluklardan içime akın ederken tek istediğim bu gecelik sığınabileceğim bir ev bulmaktı. Ne yazık ki hiçbir ev yaşayabileceğim şekilde değildi. Camlar kırılmış, çatılar ezilmiş durumdaydı. Çoğu evin içini görebiliyordum; yere düşmüş çerçeveleri, yorganı düzeltilmemiş yatakları ve toplanmamış mutfak masalarını... Hepsi yalnızdı ama anıları vardı. Benden anılarımı çalmışlardı, ben eksiktim. 

Bir yapboz olsaydım en son parçam hep kaybedilirdi. Bir tarafım hep yetersizdi, sığdı. Doldurulması için önce kalbimin çağrısına ihtiyacım vardı. Aksi halde şeytan doldurabilir. 

"Büyük fırtınanın yaklaştığı söyle- Siz ne-" Cızırtılı ve kesik kesik gelen bir ses duyduğumda sesin yönünü saptamaya çalıştım. Çok kısıktı, sanki özellikle sesini azaltmışlar gibi. Başka birileri saklanıyor olabilirdi veya bir tuzak olabilirdi. Ses, sağ tarafımdan geliyordu ve içimdeki merak beni oraya sürüklüyordu. Sonrasında seçimimden pişman olma pahasına yürüdüm. 

HATIRALARIN FERMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin