3. QUERENCİA TUTULMASI

194 41 406
                                    

🎧Madalen Duke, Love into a Weapen

❝Dindarlığınızı Tanrı'ya gösterin, bana insanlığınız lazım.❞ Friedrich Nietzsche.

Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez diye düşünürdüm. Sürüyormuş.

Sizden alınan bir parçayı geri vermediklerinde içinizde kalan o ukde his ömrünüzün sonuna kadar sürebiliyormuş. Hayat benden birçok insanı alırken bana hiçbir şey bırakmamıştı. Bunu yaparken çok acımasızdı. Benden alınanları geri istediğimde kâinat bana gülmüştü âdeta. Oysa sadece eski hayatıma kavuşmak istiyordum. 

O içimde ukde kalan hisler zamanla evrimleşti ve öfkeye dönüştü. Öfkem, sonsuza dek benimle kalacak tek parçamdı belki de. Bundan şikayetçi değildim. Şikayetçi olduğum durum şu an beynimin çalışmıyor olmasıydı. 

Askerlerin peşine takılmıştım takılmasına ama sanki dönüp dolaşıp aynı yere geliyor gibi hissediyordum. Böyle hissetmem normaldi çünkü onları takip ettiğimi anlamışlardı ve nereye kadar bunu sürdüreceğimi merak ediyor olmalılardı. Benim merak ettiğim şey ise neden bana müsaade ettikleriydi. 

Ben onları takip ediyordum, onlar da bilerek dakikalardır aynı yolu yürüyorlardı. Birinin bundan sıkılması ve benden hesap sorması gerekmiyor muydu?  

Bir kısır döngüye girdiğimizi fark ederek pes ettim. "Hiç eğlenceli değilsiniz," diye söylenip büyük bir kayanın üstüne yaslandım. Ayak sesleri uzaklaştı, uzaklaştı ve yok oldu. Peşlerini bıraktığımı düşünüyorlardı fakat birinin onlara yanıldıklarını söylemesi gerekiyordu. 

Ağzımdan çıkan duman dalgalarıyla eğlenmeyi bıraktım ve askerlerin gittiği yöne doğru yürümeye başladım. Diz kapağım ara ara sızlıyordu. Sızlaması önemli değildi, alışıktım ama merhem yoktu. Merhemim yoktu yanımda. 

Bağcıklarımın çözüldüğünü fark ettim, eğildiğim sırada ayağımın ucunda bana göz kırpan bir saatle karşılaştım. Yutkunarak saati incelediğimde bundan birkaç gün önce kaybettiğim saat olduğunu anlamam uzun sürmedi. İçimde buruk bir bayram sevinci oluştu sanki. Bu sevinci hak etmediğimi bile bile gülümsemeye çalıştım. 

Kendime söz geçirmediğim anlar da oluyordu işte.

Saati hızlıca bileğime geçirdim. Son zamanlarda çok fazla duygusal davrandığım için kendime kızdım. Sağ elimle yanağıma vurduğumda, hayır, bildiğiniz tokat attığımda çaresizce sızlandım. Yüzümün kıpkırmızı olduğuna emindim, hem soğuktan hem de kendime attığım tokattan dolayı. Dışarıdan beni izleyen biri olsa deli olduğumu düşünebilirdi ve düşüncelerinde haksız olduğunu söyleyemezdim. 

Askerler görüş alanıma girdiklerinde bu sefer işimi saklanarak halletmeye karar verdim. Onları sessizce takip ederken bir taraftan da kim olduklarını çözmeye çalışıyordum. Amblemlerini bugüne kadar görmemiş olmam tesadüf müydü yoksa yeni bir örgüt mü ortaya çıkmıştı? 

Askerler bir anda durduklarında ne olduğunu şaşıran ayaklarım tökezledi. Botlarımın altında ezilen karın çıkardığı ses, sessizliğin ortasına çığ gibi düştüğünde büyük bir hızla binanın arkasına gizlendim. O sırada şiddetle esen rüzgâr her yeri toz bulutuyla kapladı. Kendimi zorlukla binanın içine attım, yüzümü bir duvara dönerek kendimi korumaya çalıştım. Fırtınanın kısa sürmesini dilemekten başka çarem yoktu. Bu şekilde bir adım öteye bile gidemezdim.

Yaklaşık üç dakika boyunca o şekilde kaldım. Üç dakikanın sonunda her yer gözle görülebilir hâle geldi. Elimle saçımı düzelttikten sonra üstümü silkeledim. Çok temiz olduğu söylenemezdi ama üstümdekiyle değiştirebileceğim yedek kıyafetim yoktu. Buna vaktimin olmadığını da hesaba katarsak giysi konusunda şanssızdım. 

HATIRALARIN FERMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin