İkinci Seans

54 9 14
                                    


Dört

"Akın, Cece'yi salona götürür müsün?"

Dün babamın yaptığı kekin yarısını Akın yiyince benim yeni bir kek yapmam gerekmişti. Sorun değildi, aksine eskisi gibi kek yapabildiğim için mutluydum. Ne annem ne de babam öyle kilolu değildi. Aramızda boğazını tutamayan bir tek Akın vardı. Ama annemin arkadaşları sık sık bize ziyarete gelir, onlar geldiğinde de evde hamur işleri yapılırdı.

Bugün de gün sırası bizdeydi.

"Kızım, patateslere bak." Kekleri dilimlerken annemin yanına döndüm. Mutfağımız kapının hemen girişindeydi. İnce, dikdörtgen şeklinde olduğu için masayla tezgâhın arasından iki kişinin geçmesi zor oluyordu. Annem ellerini çiçekli önlüğüne sürerken yana kaydı.

"Biraz acele et kızım, Gülşen teyzenler gelir birazdan."

"Tamam anne," Onun açtığı yerden ocağa gittim. Annem salata yapmak için patatesleri doğramıştı. Ben de o sırada tarçınlı kek yapmıştım. Genelde anneme misafirler gelince iş bölümü yapardık. Ben kek kurabiyeleri hazırlardım, o da tuzluları hazırlardı. Üniversiteye geçmeden önce ben de onlara katılır, onları dinlerdim. Genelde derslerimin nasıl olduğunu sorarlardı.

"Aynı," derdim. "Çalışıyorum."

Başlarını sallar, gülümserlerdi. "Aferin kızım, aferin."

Sonra sıra kendi çocuklarına gelirdi. Hepsinin hikayeleri birden fazla kez dinlediğim için hepsinin nereye gittiğini ve neler yaptığını biliyordum. Gülşen teyzenin oğlu Akşın tıp okumak istemiş ama puanı yetmediği için bu sene sınava tekrar hazırlanıyordu. Leyla teyzenin kızı özel bir okulda yarı burslu işletme bölümünü kazanmıştı. Okullar kapanmadan önce okula toplu taşımayla gidiyor, yolda da çok yoruluyordu. En son konuştuğumuzda kızının eve çıkmak istediğini söylemişti. Ama Leyla teyze onun tek başına yaşaması fikrine o kadar da sıcak bakmıyordu.

"Bu devirde gençlere güven olmaz kızım," demişti bana çay bardağını uzatmadan önce. "Gerçi kızım senin gibi olsaydı öyle demezdim de... Herkes senin gibi aklı başında olmuyor ki kızım."

Genelde sohbetleri çay servisi bölerdi. Birinin hikayesini ancak bir çay bardağı sürecince dinleyebilirdim. Sonra sıra bir başkasına geçerdi. Hiçbir gün, hiçbir hikâye için yeterince uzun değildi.

"Bunlar yumuşamış anne." Çatalımın ucuyla birinin tadına baktım. Sıcak dilimi yaktı. "Salatayı hazırladın mı?"

Annem o sırada kısırı karıştırıyordu. Önüne düşen kaküllerini kolunun tersiyle geriye iterken başını iki yana salladı.

"Ben hallederim anne." Patatesleri tencereden alıp iyice suyunu süzdüm. Berna bugün yiyeceklerini duyunca çok mutlu olacaktı.

Berna beni duymuş gibi telefonum titredi. Buzdolabına sırtımı dayayıp arka cebimdeki telefonu çıkardım.

Annem o sırada bir soru sordu ama ne dediğini duyamadım bile.

Görüşmeyeli kocaaaaman bir gün oldu. Seni kocaaaman özledim.

Bir anda mutfaktaki vantilatörün gürültüsü bile kesildi. Hava artık mart ayı için bile çok sıcaktı. Belki yemek hazırlarken kazağımı giymemeliydim.

Belki de ona benim de onu en az bu kadar kocaman özlediğimi yazmalıydım.

Ama hava çok sıcaktı ve annem arkamdan sesleniyordu. Üstelik dün Derya söylediklerinde haklıydı.

Bana dün mesaj atmasını beklerdim. Bana nerede olduğunu söylemesini isterdim.

Yolculuğun nasıl geçti?

Adım AdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin