NEFRET

4 4 0
                                    

Yorgunluktan ayakta uyumak üzereydim. Normalde konuşmamın iki katını tüm yol boyunca devam ettirmiş hala da sürdürüyordum. Yaşıyor olmam bir mucizeydi, palyoço maskeli beni nerede olursam olayım bulabiliyordu.

"Daha yaklaşmadık mı?"

Susuzluktan kuruyan dudaklarım, üşüyen bedenimden daha büyük zorluk çıkarmaya başlamıştı. Katilim sadece bir bara gittiğimizi söylemişti ama büyük ihtimalle benimle dalga geçiyordu. Bu ormandan daha çıkmış değildik ve burada bir barın varlığına inanmamı istiyordu, saçmalık.

"Daha az konuş."

Savaş'ın bıkkın ses tonu ile kaşlarımı çattım. Tek yorulan kendisi değildi, ben hastalıklı bedenim ile yürüyordum. Üstümüzdeki kıyafetler artık kurumuştu ve katilim sanki benim yaşadıklarımı yaşamamış gibi ilerliyordu. Kabanın paçalarındaki çamur bile gitmiş yeni gibi duruyordu, botları ise kardan dolayı temizlenmişti. Ben ise kanayan yaralarımdan dolayı tekrar kirlenmiştim, bazı yerleri yırtılmış olan kazığım gene bir nebze, dizleri parçalanmış pantolonumdan iyi duruyordu.

"Demesi kolay."

Ağzımın içinde mırıldanarak söylediklerimi duyduğuna emindim, bilerek yapmıştım. Kendisi ne kadar yıkılmaz duruyorsa ben o kadar çürük duruyordum. Kendimi aşağılamaktan hiç hoşlanmazdım ama durum buydu, inkar etmem beni yüceltmezdi. Babam her zaman kabullenmenin çözüm olduğunu söylerdi, belki de haklıdır. Hayatım boyunca yaşadığım olayları sorgulayıp durmuştum, birde şimdi yaşadıklarıma bakıyorumda, önceleri sadece küçük sınavları geçmişim. Eskiden küçük şeylere bile tepki veren Asel, şimdi canı ile boğuşan Asel'e ne demek isterdi diye düşünmeden edemedim.

Ben kendimi sorgulamaya devam ederken duyduğum bass müzik ile yorgun başımı kaldırmak zorunda kaldım. Tüm kendime sakladığım düşünceler teker teker gitti. Ormanın ortasında çalan bu müzik Savaş'ın doğruyu söylediğinin kanıtıydı. Yüzüme yayılan kocaman gülüş ile adımlarımı hızlandırdım.

"Dalga geçmiyormuşsun."

Omuzlarımı silkerek kurduğum cümle karşısında katilimin bakışları beni buldu. Kısa bir süre beni izledikten sonra tekrar önüne döndü, onu gözümün ucuyla takip ettiğim için kendimi tebrik ettim. Ona baktığım zaman benimle göz temasını kesmemesi beni sıkıntıya sokuyordu, inat ediyordu benim gibi ve bir şekilde kaybeden ben oluyordum. Bu durumdan rahatsız olduğum için böyle bir çözüm bulmuştum. Sık sık göz ucuyla onu izliyordum, gerçekten tanıdığım en sakin insan olabilirdi. Tepkisiz duruşu her seferinde beni yeni bir şaşkınlığa itiyordu, aynı zamanda da garip bir şekilde ona yakıştırıyordum.

Biraz daha konuşmadan sadece duyulan müzikle ilerlediğimiz yolun sonunda, kocaman bir bina karşıladı. Ormanda bir barın olacağını kim tahmin ederdi, hemde bu kadar gösterişli. Şaşkın gözlerle binayı incelemeye başladığımda en çok etrafına park edilmiş lüks arabaların dikkat çektiğini gördüm. Burası basit bir yer olamayacak kadar zengindi. Bir barın etrafında lüks arabalar görmedim diyemem ama hepsinin lüks araba olması şaşırtıcıydı. İstanbulda gece klüpleri fazlaydı, neden insanlar buraya gelmeyi tercih ederdi. Sorgulayıcı bakışlarımı Savaş'a çevirdim, görmezden gelmeyi tercih etti. Aklımdan geçen soruların hepsi dışarıya çıkan adamlar yüzünden kesintiye uğradı. Bir kez daha ölümden dönmeyi kalbim kaldırırmıydı, süpheli.

"Hoşgeldiniz Savaş Bey"

Hepsi karşımızda ceketlerinin düğmesini vurup saygı duruşunda bulunurken ben hala birşey anlamadan boş gözlerle etrafı inceliyordum. Savaş karşısında durup onu karşılayan adamları umursamadan aralarından ilerledi. Bu hareketi ne kadar saygısızca olsa da oldukça havalı görünüyordu. Bu siyah takım elbiseli adamların içinde kalmak istemediğim için hızlı adımlarla bende onu takip ettim. Savaş'ın burada nasıl bir konumda olduğunu bilmiyordum ama az önce gördüklerimden sonra, değerli biri olduğunu fark etmemek elde değildi. Her gün onun hakkında yeni şeyler keşfediyordum.

KAÇAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin