Number Eight-Umbrella Academy
∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷
Maybe They're Here For Kenny's Birthday!
∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷∷
"Günay-" Sabah kahvaltı yapmak için aşağı indiğimde karşılaştığım curcunayla sözümü yarıda kestim.
"Sana da günaydın Sydney, göreve gidiyoruz." Yanımdan geçerken yavaşlayıp söyledi bunu Diego.
"Ben?"
"Babam seni çağırmasını söylemişti Allison'a, yani sen de geliyorsun." Diego'nun dediğiyle kafa salladım ve üst kata koşup odama girdim. Göreve gitmeme onay verilmiş olması beni çok mutlu etmişti.
Gardırobuma Grace'nin koyduğunu tahmin ettiğim kıyafemtimi giydim ve maskemi taktım. Şaçlarımı da hızlıca örüp geri aşağı indim. Bu sefer etraf bir nebze olsun daha sakindi.
"Günaydın tatlım, göreve gidebileceğim için çok mutluyum." Yanıma gelen Grace'e gülümsedim, konuşmaya devam edecektim ki babamın sesini duyunca sustum.
"Hadi çıkın hızlıca." dediğiyle Luther'ın peşinden ana kapıdan çıktık ve daha önce orada olduğunu hatırlamadığım gri bir minibüs tarzı arabaya bindik. Babam bizimle gelmiyordu onun yerine arabayı Pogo kullanıyordu. Çiftli koltuklardan birine oturduğumda Five da yanıma geldi.
"Şunların işini sen mi bitirirsin ben mi?" Five arka tarafta oturan kardeşlerimizden bahsediyordu. Onlara sinir oluyordu. Bana sinir olmadığı için şanslıydım.
"Diego'ya bir şey yapamazsın." dedim sonra da ekledim. "Klaus'a da. İzin vermem."
"Allison ve Luther'a yapabilirim yani?"
"Yani çok engel olmam. Benle doğru düzgün iletişim bile kurmadılar. Bir tek ilk geldiğim gün. Sonra hiç." durup 'neyse' dercesine elimi salladım. "Nereye gidiyoruz?"
"Banka soygunu olmak üzereymiş. Dört adam, bir kadın hırsız." Five kısaca özetleyince kafa salladım.
"Görev sabahları olduğunda kahvaltı yapacak vakit bulamadığımızdan mutfakta kendimize bir şeyler hazırlarız. Sana da yaptım." Bir yandan gazete kağıdına sarılmış paketi uzatırken demişti bunu.
"Sen beni doyurmayı görev edindin sanırım." dedim gülerek.
Gazete kağıtlarımızı açıp sandviçlerimizi yerken bir yandan da sohbet ettik. İlk görevim olmasına rağmen rahat hissediyordum.
Bir süre sonra araba durunca yine Luther'ın peşinden arabadan indik. Hızlıca koşarak beyaz büyük bankaya girince ilk gördüğümüz lobideki kadınla konuşan bir adamdı. Allison hiç şüphe duymadan adama yaklaştı.
"Bir söylenti duydum: Diğer arkadaşlarının peşinden gitmişsin."
Adam direkt özel kasaların bulunduğu tarafa ilerlerken Allison, Luther ve Diego peşinden gittiler.
Five'sa odanın köşesinde bekleme koltuklarında oturan kadının arkasına ışınlandı ve kollarını arkasında birleştirip kadını odanın ortasına taşıdı. Birinin suçlu olduğunu çok kolay anlayabiliyorlardı. Benim o kadında gördüğüm bankadaki değerli kolyesini almaya gelmiş, beklerken sehpadaki moda dergisini okuyup kahvesinin gelmesini bekleyen bir kadındı.
Klaus kadını tutmada Five'a yardım ederken emin olmak için 'kaç kişisiniz?' gibi sorular soruyor, kadını cevaplamaya zorluyordu. Kadınsa onlara öfkesini kusuyordu.
Bense onların birkaç metre ilerisinde lobiyi tarıyordum. Lobideki kadın ve müşteriler korkuyla kaçmış oda boş kalmıştı. Bir tek kapıdaki güvenlik dışında. İtinayla orada dikiliyordu. Normalde polisi araması veya olaya müdahale etmesi gerekirken o ne yanımıza geliyordu ne de bir yerle iletişim kurmaya çalışıyordu.
Bir anda göz göze geldik güvenlikle. Yüzünü korku sonra telaş kapladı. Sonra da hızla uzaklaşmaya başladı. Ben de kapıdan çıkıp peşine takıldım. Ona yetişemezdim ama onu durdurmam gerekiyordu. Aklıma Five'ın yakaladığı kadın gelirken onu gözümün önünde canlandırmaya çalıştım. Normalde fotoğrafa bakarak yaptığım işi şimdi kafamdan yapmaya çalışıyordum. Bu yüzden kadına dönüşme zaman almıştı ve bankadan baya uzaklaşmış ara sokaklara girmiştik. Sonunda vücudumun değiştiğini hissedince önümde koşan adama seslendim.
"Dur, dursana. Ellerinden kurtuldum." sesim kendi sesim değildi. Adam anında durup bana döndü.
"Jane gidelim hadi." geri arkasına dönüyordu ki tekrar konuştum.
"Bekle." Yine bana dönecekken kendi vücuduma dönüp adamın kafasına yumruk attım. Adam şaşırıp bana baktı. Ben de bundan faydalanıp karnına tekme attım. Adam biraz sendelese de öyle ufak bir şey değildi. İri yarıydı. Hemen toparlandı ve cebine soktuğu elini bıçakla geri çıkardı. Daha sonra bana bıçağı savurması, refleksim sayesinde çekilmem ve yanağımda felaket bir acı hissetmem aynı anda oldu. Elimi yanağıma götürünce ıslaklık hissettim. Kanıyordu.
Yine de kafamdan acıyı ve boynuma süzülen kanı çıkarmaya çalışarak tekrar tekme attım. Adam hamlelerinde çok yükleniyor ve güç uyguluyordu. Iskalarsa dengesini kaybedebilirdi. Daha fazla vurmayı kestim ve hareketlerine odaklandım.
Bu sefer aklıma ölen dayımı getirdim. Ona dönüşmeye çalıştım. Bir süre sonra ise görünmez oldum. Ölüye dönüşünce görünmez oluyordum ve bu benim gücümün en iyi yanıydı.
Tam zamanında dönüşmüştüm. Adam yumruk atmış ama havaya gitmiş, ıskalamıştı. Sendeleyip yere düştüğünde haklı çıkmıştım. Kendi vücuduma geri döndüm ve yanına çöküp adamın kemerini çıkardım, bileklerini arkadan bağladım.
Adamı nasıl geri bankaya götüreceğim düşünürken gri minibüsü gördüm. Pogo arabayı kenara çekti. Luther arabadan indi ve adamı sırtladı. Ben de peşinden arabaya binip eski yerime otururken çoğu bana bakıyordu.
"İyi misin?" dedi arka koltuktaki Diego.
"İyiyim adam biraz uğraştırdı sadece."
"Yaralanmışsın." Five yanağıma dikkatle bakıyordu. "Dikiş gerekir. Akademi'ye dönünce Grace'e gidelim."
"Tamam" dedim sadece çünkü çok yorulmuşum ve yanağım hala aşırı derecede acıyordu.
Five koltuk cebinden minik bir sağlık kiti çıkarıp içindeki mendille yüzümdeki kanı temizlerken de hiç ses çıkaramadım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐍𝐮𝐦𝐛𝐞𝐫 𝐄𝐢𝐠𝐡𝐭
Fantasía1 𝙴𝚔𝚒𝚖 1989'𝚍𝚊 𝚎𝚜𝚛𝚊𝚛𝚎𝚗𝚐𝚒𝚣 𝚜̧𝚎𝚔𝚒𝚕𝚍𝚎 𝚍𝚘𝚐̆𝚊𝚗 43 𝚋𝚎𝚋𝚎𝚔𝚝𝚎𝚗 𝚋𝚒𝚛𝚒 𝚘𝚗 𝚊𝚕𝚝ェ𝚜ェ𝚗𝚊 𝚐𝚎𝚔𝚍𝚒𝚐̆𝚒𝚗𝚍𝚎 𝚁𝚎𝚐𝚒𝚗𝚊𝚕𝚍 𝙷𝚊𝚛𝚐𝚛𝚎𝚎𝚟𝚎𝚜 𝚝𝚊𝚛𝚊𝚏ェ𝚗𝚍𝚊𝚗 𝚎𝚟𝚕𝚊𝚝 𝚎𝚍𝚒𝚗𝚒𝚕𝚒𝚛 𝚟𝚎 𝚂̧𝚎𝚖𝚜𝚒𝚢𝚎 �...