Herkese iyi okumalar bol bol yorum atmayı ihmal etmeyin beni çoook mutlu ediyorsunuz😭
[herkes bir gün evine döner]
Prens ve askerler sabahın erken saatlerinde uyandıklarında ellerini çabuk tutarak sarayın yolunu almaya başlamışlardı.
Düne göre üzerinde katbekat daha fazla gerginlik vardı gencin. Gerçek ailesiyle tanışacak olması ve buna gerçekten az kalmış olması onu her adımında daha da geriyordu. Aklındaki cevaplanmamış onlarca soru ve anlamlandıramadığı bir duygusal boşluk yiyip bitiriyordu onu.
Çok fazla göz önünde olmaması için atın arka tarafına oturmasını söylemişti asker ona. O da karşı çıkmadan onaylamıştı, şimdi ise yüzünü yana yatırarak askerin sırtına yaslamış kollarıyla askerin belini sıkıca sarmıştı.
Bugün herkes biraz daha sessizdi. Bir süre sonra ormandan nihayetinde çıkabildikleri için artık etrafta insanlar görmeye başlamışlardı. Saraya giden haberi almamış olsalar bile kraliyet askerlerinin getirdiği bu genç çocuk elbette ki herkesin dikkatini çekiyordu.
Bu yüzden Jeongguk atını yavaşlatıp " Tülünü ört." dedi hafifçe prense dönerek. Çünkü o, sadece sapsarı saçlarıyla bile efsanedeki prens olduğunu kanıtlar gibiydi.
"Yine mi?" diye sordu prens. Evden kaçıp gittiğinde bu saçmalıkların tamamen bitip özgür olabileceğini sanmıştı. Yine saklanmak zorunda olması onu biraz hayal kırıklığına uğratmıştı.
"Sadece şimdilik."
Askere güvenmekten başka bir çaresi yoktu, bu yüzden dünden beri boynunda duran tülle saçlarını gizleyip yüzünü de sadece gözlerini açıkta kalacak şekilde kapadı.
🫅
Güneş tüm parlaklığıyla gökyüzündeyken askerler nihayetinde şehre girebilmişlerdi. Beş kişilik gruba onları sınırda bekleyen askerler de katıldığında artık her şey için çok az kalmıştı.
Genç, tülünü biraz daha sıkı tutarak kaçamak bakışlarla etrafı inceledi. Şehir tamamen süslenmişti, insanlar öylesine heyecanlıydı ki neredeyse birbirlerini ezeceklerdi. Komutan Jeon'un arkasında görünen zarif bedenle şaşkınlıklarını dile getirmekten çekinmiyorlardı.
"Prensimiz, evinize hoş geldiniz!"
Gencin şaşkın bakışları ona el sallayan insanlara döndüğünde istemsizce gülümsedi.
"El sallıyorlar...Bana merhaba mı diyorlar?" diye sordu askerin kulağına yaklaşarak. Asker başını onaylarcasına salladığında gülümsemesine engel olamamıştı.
Genç, aldığı cevapla tatmin olarak askerin kıyafetini sıkı sıkıya tutan ellerinden birisini havaya kaldırdı ve sevimlice elini salladı.
Bu durum şehrin girişinden saraya kadar sürmüştü. Sarayın büyük bir kapısının önüne ulaştıklarında ise arkalarında onları takip eden onlarca insan ve bir bölük asker vardı. Genç gerginlikle askerin tutunduğu kıyafetini sıktı. Bunu fark eden asker hafifçe ona dönerek "Sorun yok, korkma." demişti güven vermek istercesine.
Sarayın kapıları bu kez prens için açıldı. Kral, kraliçe ve prensler bahçede küçük aile üyelerini bekliyorlardı, kalpleri atmaz hale gelmişti. Her biri öylesine gerginlerdi ki dolu gözleri önündekileri askerleri bile bulanık görmelerine sebep oluyordu. Kraliçe gerginlikle eşinin elini sıktı, kral da ona destek verircesine bedenine sıkıca sarıldı.
Askerler ve prens nihayetinde devasa bahçenin ortasına kadar gelebildiler. Diğer askerler sırayla atından inip kraliyet ailesini selamlayarak atlarını geriye çektiğinde komutan ve prens artık ailenin karşılarındaydı.