Bölüm 3

429 336 153
                                    

Yol ne kadar uzun olursa olsun, ne zaman bittiğine yalnızca biz karar verebiliriz.

Hepimiz sanki bir savaş alanından çıkmış gibiydik, bedenlerimiz adeta esir alınmıştı. Her bir adımda, her bir hareketimde kaslarımın isyanını hissediyordum. Yorgunluk, ruhumu sarmış, bedenimi esir almıştı. Diğerlerinin yüzlerinden de aynı acıyı görmek, yalnız olmadığımı hissettiriyordu ama bu, beni rahatlatmıyordu. Kendime kızıyor, daha güçlü olmayı istiyordum, ama bedenen her şeyin son noktasına gelmiştim. Bir adım atacak gücüm yoktu. Elimi cebime attım, kartımı çıkardım, kapıyı açacak tek şey buydu. O an, sadece odaya adım atmak bile içimdeki savaşın son bulduğunu hissettirmişti.

İçeri adım atar atmaz, yorgun bedenim bir an için bile olsa rahatlayacak yer arıyordu. Gözlerim hemen yatağa kaydı. O an tek isteğim, tüm bu yorgunluğu geride bırakıp huzurlu bir uykuya dalmaktı. Herkese sıkı sıkı tembihlemiştim, uyanmamam için bir şey yapmamalarını. Yatak, adeta beni kucaklıyormuş gibi hissettirdi. Yavaşça üzerine bıraktığım bedenim, anında rahatlıkla birleşti. Bütün o kasvetli acılar, sanki bu yumuşak yatağa her temasla kayboluyordu.

Ama gözlerim uykuyu kabul etmeden önce, içimde bir huzursuzluk vardı. Çaylakları alırken yaşadığımız çatışma tekrar aklıma geldi. Her anı zorlu ve yorucu geçmişti. Operasyonlar genelde bizim için bir test gibiydi, ama bu sefer ki, sanki daha da zorluydu. Kendimi ve eğitmen arkadaşlarımı buna hazırlamıştım. Ama yine de her seferinde beklenmedik aksilikler, bitmek bilmeyen yorgunluklar çıkarıyordu. Ne kadar planlasak da, her şeyin yolunda gitmesini beklemek, gerçekçi olmuyordu.

Yedi saat önce...

"Dikkatli olun! Arkanızı kollayın!" diye bağırmıştı Çakır, sesinin gücü her zamanki gibi keskin ve netti. O, her zaman korumacıydı, bu da onu en güvenli lider yapıyordu. Hem bizim için hem de kendisi için, her anı kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

O an, bir an bile gözlerini bizden ayırmadığını fark ettim. Çatışmanın ortasında bile, hızla döner, sadece görevine değil, bize de odaklanırdı. Bu kadar şiddetli, bu kadar hararetli bir çatışmada, hayatı tehdit altında olsa bile birbirimizin arkasını kollamak, korumak gerekiyordu. Birimizin canı yanarsa, tüm takımın canı yanacaktı. Bu, onun farkında olduğu bir gerçektir.

Ve bu yüzden, hepimiz bir arada, o sözün anlamını içimizde taşıyarak, "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için" diyerek hareket ediyorduk. Sağımızda, solumuzda, her birimiz birbirimizin koruyucusuyduk. Birlikte olmanın gücü, hepimizin aklında en önemli düşünceydi.

Biz bir gruptuk, bağımsız olmamalı, beraber olmalıydık. Birbirimizi tamamlıyorduk, güçlerimiz bir arada anlam buluyordu.

Ama çatışma, zaman geçtikçe kabak tadı vermeye başlamıştı. Tahmin ettiğimizden çok daha uzun sürüyordu ve bu, hepimizin moralini bozmaya başlamıştı. İçimizdeki mücadele azalmıştı, ama geri çekilmek de bir seçenek değildi.

Ortalık daha fazla karışmadan, buradan olabilecek en az hasarla kurtulmamız gerekiyordu. Ancak iki taraf da pes etmeye niyetli değildi, çatışma hız kesmeden devam ederken, cephanemiz tükenmek üzereydi. Her bir kurşun, her bir saniye, zamanla daha da kıymetli hale geliyordu. Ancak biz pes etmeyecektik. Savaşın sonunu getirecek kadar güçlüydük.

Silahımın kalan son dolu şarjörünü değiştirdim. Tetiği çekmeye hazır olmalıydım. Horozu kaldırıp, silahı atışa hazır hale getirdim. Hedefimi gözüme kestirdim, vücudumun her bir parçası odaklanmıştı. Bu an, her şeyin dönüm noktasıydı. Son ana kadar savaşmak bizim işimizdi, bu alanı terk edemezdik.

Kendimi toparlamaya çalıştım, ama her şeyin farkındaydım. Mermilerimiz tükenmek üzere, kollarım ağrıyordu, her bir adımda silahın ağırlığı beni daha fazla yıpratıyordu. Kendi gücümün sınırlarına gelmiştim, ama durmak yoktu. Hedefe kilitlenmek zorundaydım.

Sessizliğimde Kayboldum Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin