Uraz on yaşındayken...
Küçük çocuk gözlerini annesinin sesiyle araladı. Yatakta doğrulup ağzını kocaman açarak güzelce esnedi ve sonra eski haline geri döndü. Hemen yataktan fırladı çıplak ayaklarının zeminde çıkarttığı komik sesle hafifçe kıkırdayarak oturma odasına doğru yol aldı. İlk önce kapıdan hafifçe kafasını uzattı. Onu gören aile büyükleri gözlerini televizyondan ayırıp onun bu haline hafifçe gülümsediler. Annesi bakışmalarını sözleriyle bozdu.
"Uraz, oğlum bu sefer elini yüzünü yıkamadan yemek yiyemezsin." dedi kızgın olmasına gayret ettiği ama muzip çıkan bir sesle.
Uraz kafasını iki yana olumsuz anlamda salladı. " Ama anneciğim yüzümü yıkayınca üşüyorum. Hasta mı olayım istiyorsun zalımın kızı." dedi.
Annesi ona sert bir bakış attı ve Uraz ayaklarını sürüyerek banyonun yolunu tuttu.
Küçük ayaklarının çıkardığı ses hâlâ onu kıkırdamasına sebebiyet veriyordu. O sırada tekrar annesinin sesi duyuldu.
Annenin "Selim biz nerede yanlış yaptık?" demesi ile Selim Bey gülmeye başladı.
"Deme öyle yavrum ya... Duyacak çocuk şimdi." dedi.
O sırada Selim Bey ve Gamze Hanım'ın büyük oğlu olan Sinan konuşmaya pat diye atladı.
"Ben neyim ya 15 yaşına bir kaç gün önce girmiş olabilirim fakat ben anne ve babaların gözünde çocuk kaç yaşına gelirse gelsin hala bebek gibi görülür diye biliyordum. Kandırmışlar beni a dostlar." diyip sahte bir şekilde yakınıp, üzülüyormuş gibi yapmaya çalıştı.
Bu davranışının üzerine annesi yavaş bir şekilde kafasına vurdu. Ne yapsın yavrusuna kıyamıyordu.
Bu sırada küçük çocuk gittiği gibi aynı paytak adımlarla geri salona döndü. Bakmayın küçük olduğuna daha şimdiden talipleri boldu. Abisi her zaman onda şeytan tüyü olduğuna inanırdı.
Her ortama çabucak uyum sağlayabiliyor sıcak kanlılığıyla insanları kendine çekiyordu. Çoğu insan onun bu tatlılığına kıyamaz adeta mıncırarak sevesi gelirdi.
Uraz geldiği gibi koşarak abisinin yanına attı kendisini. Annesi anında ayağa kalktı bir yandan söylenirken bir yandan da koştuğu için bozulan halıyı düzetti.
"Uraz, kaç defa dedim sana evin içinde koşmayacaksın diye!"
"Anne, halı bozulmadı bile!" dedi Uraz bariz sitem dolu sesiyle.
"Sus bakayım! Anneye bağırılmaz."
Uraz annesinin bu her zamanki savunmasına göz devirirken annesinden kafasına atılan bir terlikle annesinin dudakları munzur bir gülümseme kazanmıştı.
"Off, anne ya!"
Uraz gerçekten acıyan kafasını avuştururken "Acıdı, acıdı." dedi dolan gözleri eşliğinde.
Abisi Sinan onun bu haline kıyamamış Uraz'ı bir anda kucağına çekiverdi. Uraz abisinin bu ani refleksine şaşırsa da bozuntuya vermeden ağlamasına kaldığı yerden devam etti.
"Gel abiciğim gel öpeyim de geçsin." demiş ve annesine ayıplayan bakışlarını attıktan hemen sonra yüzünün ve başının her yerini öpmeye başladı ve Uraz abisinin bu davranışı sayesinde bir anda tüm acısını unutmuş küçük ellerini ağzına götürerek kıkırdamaya başladı.
Annesi bu hallerine göz devirirken Selim Bey olan biteni keyifle izliyor ve çocuklarının birbirini sahiplenmesine gururlanıp gülümsüyordu. Aniden Uraz'ın kıkırdamalarının arasından duyulan karın gurultusuyla salona saniyelik bir sessizlik düşerken ardından Uraz dışında herkes gülmeye başladı. Çünkü Uraz tam bu sırada utandığından al al olan yanaklarını küçük elleriyle gizlemeye çalışıyordu.
Sinan küçük kardeşinin bu tatlı görüntüsüne daha fazla dayanamayıp aniden gelen bir mıncırma isteğiyle eğilip domates gibi kızarmış yanaklarından hafifçe ısırdı.
Uraz anında kucağından atlayıp tişörtüyle yanağını silmeye çalışırken bir yandan da homurdanıp duruyordu. "Ya, abi ya!"
"Ya, efendim ya!" dedi Sinan sesini inceltmiş kardeşini taklit ederken Uraz onun bu yaptığına göz devirdi ve kollarını birbirine bağlayarak yere oturdu. Selim Bey yüzündeki gülümsemenin izini silmeden konuştu.
"Yavrum sofra hazır değil mi? Görmüyor musun paşamız aç aç." dedi ardından eğilerek yerdeki oğlunu kucağına aldı dizlerine oturttu.
"Hazır da evde ekmek yok, Sinan bir koşu alıp gel oğlum."
"Niye ben ya, niye? İki çocuğunuz var sizin kendinize gelin!" bu sözleriyle beraber annesinin terliğinden kaçması mümkün olmamıştı.
Sinan kafasına yediği terlikle birlikte sarsılırken anında yerdeki terliği annesinden önce alıp ondan en uzak köşeye attı. Böylece annesinin tekrar terlik kurbanı olmayacaktı.
Bu sırada Uraz "Niye ben ya, niye?" diyip sesini kalınlaştırarak abisini taklit ederken bir yandan da 'ilahi adalet' diyerek katıla katıla gülüyordu.
Sinan kapıya doğru ilerlerken bir yandan da arkada bıraktığı kardeşine yapay bir sinirle bağırıyordu. "Sussana sen yer cücesi seni!"
*****
Yemek faslı bitmiş, abisi dışarı çıkmış, annesi ise komşuya gitmişti. Uraz ise babasının biricik oğlu olarak onun yanında kalmış ikili kanepede yan yana oturmuşlardı.
Uraz babasıyla beraber paylaştığı koltukta ayaklarını sallayarak otururken bir yandan da gözü babasının sürekli kanalı değiştirdiği televizyondaydı.
Babası Selim Bey onca kanal içinden bir haber kanalında ansızın durdu. Küçük çocuk bu ani kanal değişikliğiyle beraber afallasa da televizyonda gördüğü rengarenk bayraklarla birlikte adeta gözleri parıldadı.
Heyecanla bir babasına bir de ilk defa gördüğü bu rengarenk bayrağa bakıyordu.
Babası ani bir refleksle kaşlarını çatarak ağzının içinde bir "Tövbe estağfurullah" çekerken Uraz babasının bu aniden değişen ruh haline şaşkınlıkla bakıyordu.
Ne olmuştu ki şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Show Haber [bxb]
HumorKüçük çocuk babasıyla beraber çift kişilik koltukta ayaklarını sallayarak otururken bir yandan da gözü babasının sürekli kanalı değiştirdiği televizyondaydı. Babası Selim Bey onca kanal içinden bir haber kanalında ansızın durdu. Küçük çocuk bu ani k...