Multimedyada Uygar
Uygar ile konuşmayı bitirdiğimde ilk gün tam anlamıyla bitmişti. Her üniversitede olduğu gibi bölüm dersimin olduğu amfide de birkaç kendini beğenmiş vardı. Aras ve arkadaşları da bizimle aynı bölümdeydi ve dersler boyunca bana olan bakışlarını fark etmiştim. Üstelik sadece Aras değil, Alev Ceyda ve Pınar da öyle bakıyordu. Antrenmanda bana garip bir şekilde bakan da Gökhan idi. Onun adını bu gün öğrenmiştim. Bunların benimle ne alıp veremediği var diye düşünüyordum ki psikoloji dersinde hocamın söylediği sözler aklıma geldi. "Bazen bazı şeyleri görmek istediğiniz gibi yorumlarsınız beyninizde." Evet, belki de bakışları normaldi ve ben büyütüyordum.
Sınıfta bana şu anlık Gizem ve Seda samimi gelmişti. Neyse ki günün sonuna gelmiş, arabama yönelmiştim. Arabamın arkasında lacivert ferrariyi görünce Aras'ın da henüz okuldan gitmediğini gördüm. Arabanın camları siyah olduğundan içeriyi göremiyordum. Bir anda içinden Aras'ın çıktığını görünce gafil avlandığımı farkettim. Yanıma yaklaştığını fark ettiğimde bünyem iyice allak bullak olmuştu. Okula geldiğimde bir selam vermeyi bile çok gören biri -hele de dün beni takip etmesine rağmen- şimdi tekrar yanıma geliyordu.
"Akşam antrenmana gelecek misin?" dediğinde sorusuna şaşırmıştım. Garip hareketleri vardı gerçekten.
"Sorun buysa akşama görürsün." deyip arabama bindim. Gerçekten benimle dalga geçiyordu. Öyleyse ona cevap verme zorunluluğum da yoktu.
Eve gitmek yerine arabayı sahile sürdüm. Biraz havaya ve morale ihtiyacım vardı. Her zaman oturduğum cafenin yine sahil kısmındaki masalarından birine oturdum. Latte siparişi verip kitabımı çıkardım. Uçurtma avcısı, bitmemesi için dua ettiğim kitap. Lattem geldiğinde sayfaları çevire çevire devam ediyordum. Rüzgar ılık ılık eserek tenimi yalıyordu.
Yaklaşık yarım saat geçmişti ki bir çığlık... Kıyıya koşan bir kadın ve denizde sadece kolları ve ara sıra kafası görünen bir çocuk... Elimdeki kitabı nasıl fırlattığımı, latteyi nasıl üstüme dökerek kalktığımı bilmiyordum. Gözümde canlanan şey Zehra idi. Sanki denize düşen oydu. Ve onu bu vicdan azabıyla kurtarmam gerekiyordu.
Kadın yüzme bilmediğini söylediğinde herkes sahil güvenliği arıyordu. Çocuk düşerken başını kayalara vurmuş olacak ki alnı kanıyordu.
Sahil güvenlik gelmeyecekti ve tek bir çare kalıyordu geriye. Atlamak.. Atlamak ve kurtarmak.
Bir saniye düşünmeden atladım. Pembe mini eteğimin açıldığını hatta yırtıldığını hissettiğimde dalgaların arasındaydım. Bilincim bir süreliğine kapanmıştı. Denizin dibinde yükselmeye çalıştığımda bacağımı bir şey kesti önce. Kanların denizi kirlettiğini gördüğümde ufak bir çığlık attım. Bacağımda kocaman bir yara vardı ve her saniye biraz daha açılıyor ve ağrıyordu. Üzerimdeki beyaz gömlek ıslanmaktan iyice üzerime yapışmış, sütyenimi tamamen belli ediyordu. Sonra ne olduğunu anlamama gerek kalmadan bir el tuttu ve yüzeye çıkardı beni. Sahil güvenlik olduğunu sanıyordum. Ne olduğuna bakmadan çocuğu hatırladım ve ayaklarını gördüğüm yere doğru gittim. Çocuğun elini tutmuştum. İçime bir huzur dolarken kafamı soluma çevirdiğimde alttan beni tutan şeyin Aras olduğunu farkettim. Ufak bir şok daha geçirdim. Bunun burada ne işi vardı yahu?!
Beynimde bir acı yankılandı ve bir süreliğine hafızamı dahi kaybettim. Çocuğun elini Aras'a bıraktığımda "Arass...bacağımm..." diye fısıldadım. Sonra hissettiğim tek şey yuttuğum suyun boğazımı yakmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dövüşçü
Fiksi Remaja"Gel buraya,bunları giydirmeliyim.Ağlama artık" sesi fazla otoriterdi. Titreyerek onu izledim, korkmuştum.