'1' Double Knot

355 27 31
                                    

İyi okumalar♡

Birkaç saattir arabanın içinde otobanda sürülen tekerlek sesi vardı. Hyuna, iki parmağının arasına sigarasını alıp çakmağıyla yakmak istemiş fakat şoför koltuğundaki adam buna izin vermeyip çakmağı elinden hızla kapıp kendi penceresinden fırlatmıştı. Hyuna, tek kaşı kalkık bir şekilde ona bakakalırken o adam sadece "arabamı kokutma, yeni temizlettim" demişti. Hyuna'nın yüzünü bir gülümseme almıştı. Bu yapmacık bir gülümsemeydi.

"Güzel arabana benden daha değer veriyorsun" demiş ve gülümsemesini silmişti. "Gerçekten, Dawn..." demiş ve sözünü bitirmeden göz küreleri arka koltuğa kaymıştı. Üçlü koltuğa yayılan ve halinden memnun görünen adama baktı. Elindeki telefonunu bir iki saniye bile bırakmıyordu. "Ne yapıyorsun sen?" demişti kadın burnunu kırıştırarak. O ise gözlerini ayırmadan "Bu Güneylilerin programları aşırı komik oluyor" demişti. Hyuna, kırmızı dudaklarını birbirine bastırmış ve elindeki telefonu kapmıştı. Genç adam ise direkt doğrulmuş ve "Hey, ver şunu" diye çığırmıştı.

"Ne buluyorsun bu saçma şovlarda?" Demişti ve Hyunjin aynı şekilde elinden kapmıştı telefonu. "Sen anlamazsın. Gayet komikler."

"Konumuz bu değil, aptal. Kendine çeki düzen ver. Gelmek üzereyiz. Biraz üzülmüş gibi numara yap" dedi Hyuna. Hyunjin ise buna güldü. "Bunu sen yapmalısın. Ben tanımadığım kişiler öldüğünde ağlayamam." Hyuna buna göz devirdi. Kendinden küçüklerle uğraşmaktan nefret ederdi.

Dawn, arabayı uygun bir yere park etti. "Bu iş uzun sürmez umarım" deyip siyah güneş gözlüğünü ve siyah maskesini taktı. Hyuna ve arkadaki Hyunjin'de siyah gözlüklerini takmış, arabadan inmişlerdi. Dawn, siyah paltosunun yakalarını çekiştirdi. Üçünün de tarzı sıradan siyah renklere bürünmüştü. Hyuna'nın kırmızı dudakları 'buradayım' diye bağırıyordu. Hyunjin, kül sarısı saçlarını düzeltti ve deri ceketinin yakalarını çekti. Üçü de aynı anda adım atarak cenaze evine girdiler.

Oradaki çoğu kişi onlara dikkatlerini bile vermemişti. Çoğu kişi yastaydı çünkü. Tabutun olduğu odaya girdiler, kendilerine doğru bakan çocuğun tablosunu gördüler. O gülümsüyordu. Gözleri kısık bir şekilde o büyük fotoğrafta gülümsüyordu. Büyük çiçekler, buketler, çelenkler etrafını sarmıştı. Daha önce Hyunjin'in de dediği gibi, onu tanımadığı için hiçbir şey hissetmemişti. Hyuna, ise farklıydı. O onunla çocukluğunu geçirmişti. Aynı laboratuvarda birlikte kalmışlardı bir dönem. Şimdi bu halde onu görmek tuhaf hissettiriyordu sadece.

"Zavallı çocuk," Kısa bir sessizliğin ardından bir sesleniş duydular arkalarından. Dönüp baktıklarından Hyuna dişlerini sıkmıştı. Görmek istemediği son kişiyle karşılaşmıştı. "Daha güçlü olsaydı şu an bu durumda olmayacaktı. Onu bu hale getiren kendisiydi" dedi Minho. Gözlüklerini çıkartıp yakasına astı. Tamamen ona dönüp baygın gözleriyle tek kaşı kalkık bir şekilde "ne işin var burada?" Diye sordu.

Minho ise o alaycı sırıtmasını yapmıştı. "O benimde arkadaşımdı. Onu görmeye gelmem çok normal" derken Felix'de arkasında duruyordu. "O zaman tartışma çıkartmaya çalışma, Minho" dedi Dawn arkasından. Minho buna gülmeden duramadı. "Ne zamandan beri senin yerine sevgilin konuşuyor?" Dedi gülmesini keserken. "Özellikle saygısını takınsın bana karşı" dediğinde Felix elini onun omzuna koyup kulağına eğildi ve "bu kadar uğraşmak yeter" diye fısıldadı. Genç adam onu takmamıştı bile. O şu an eğleniyordu.

"Patron senden haber alamıyormuş. Neyle oynadığının farkındasın değil mi? Ölmek mi istiyorsun?" Diye tehdit edercesine sordu Hyuna. Minho ise kollarına iki yana açarak, "ben buradayım. Beni çok görmek istiyorsa kendisi gelsin. Artık ayaklarımı onun kürsü gibi şeysine çıkartamam" dedi bıkmış mimikleriyle. Hyuna ise buna alay edercesine gülmüştü. "Bunu onun suratına söyle. Ertesi gün bu tabutun içinde olan sen olacaksın" dediğinde Minho omuz silkti. "Bunu yapabilecek tek cesaret bende olduğu için kıskanmanıza gerek yok" dediğinde Hyuna gözlerini devirdi.

Critter " MinSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin