berk'in porselen kalbi kırıklarla dolu. onun için yıldıza basıp fazla fazla yorum yapmayı unutmayın 🫀
kızın attığı mesajdan sonra toparlayamamıştı berk kendini. gerçekten iyi hissetmiyordu. daha önce iyi hissetmediği tüm anlar geldi gözünün önüne ve kalbi bu derece acıyorsa berk daha önce hiç kırılmamıştı.
ondan nefret ettiğini söyleyerek kalbini ezip geçtiğinde bile bu kadarı olmamıştı kırıkların, çok güzel geçirdikleri bir gün sonunda olmamıştı çünkü. onunla güldüğü ve mutlu olabildiğini hissettiği günün devamında akşam yemeği için söz vermişti. içi içine sığmazken ve özenle hazırlanırken onunla nasıl konuşacağını bile kurmuştu kafasında.
aybike ise yine kaan'a gitmişti.
beraber paylaştıkları fotoğrafta ise mutlu görünüyordu kız, bu en acısıydı belki de.
üstündeki kıyafetleri çoktan değiştirmiş bir bıkkınlıkla oturdu puf koltuğuna. birasından aldığı yudumla yüzünü buruşturup daha büyük bir yudum aldığında da yanına gelen ömer ve tolga'ya bile bakamamıştı. cidden dağılmış bir vaziyetteydi.
"kızılım?" ömer'in elini omzunda hissettiğinde duygusuzmuş gibi görünen soğuk yüzünden gözyaşları inmişti usulca, sessizce.
"iyiyim ben."
"değilsin."
oğlan oturduğu pufta, koltukta oturarak ondan daha yüksekte olan ömer'in dizine yaslamıştı başını. gözyaşları esmerin üzerine dökülürken de saçlarını sevdi ömer, berk özellikle üzgünken küçük bir oğlan çocuğuna dönüyordu.
tolga'nın eli de kızılın kolunu teselli ederce sevdiğinde ömer, zor sakinleştirebildiği tolga'ya baktı. soracağım o zilliye diyip duruyordu ve berk'in duymaması için, tolga'nın da sakin olması için ömer'in kontrolü elinde tutması gerekiyordu.
hep böylelerdi üçü arasında. berk, aybike'yi düşünmekten ve her geçen gün kırılmaktan başka bir şey yapamıyordu. daha da yoruluyordu bedeni her gün bu durumla savaşmaktan.
tolga, aşırı yaşıyordu duygularını hep. arkadaşlarının üzülmesine katlanamıyordu ve berk'i devamlı üzen aybike'den ciddi anlamda hiç mi hiç hoşlanmıyordu. ömer ise durumu hep toparlamaya çalışandı. kontrolü elinde tutan, işler sarpa sardığında olayları düzene koymaya çalışandı.
kızılın çoktan bitirmiş olduğu ve hala tepesine dikmeye çalıştığı boş şişeyi elinden aldığında koluna koydu elini tolga. bir şeyler söylese iyi olacaktı.
"berko, biz her zaman yanındayız biliyorsun değil mi?"
berk, çocuğun kolundaki kolunu sevdiğinde umarsızca akan gözyaşlarına izin verdi. izin vermekten başka yapabileceği bir şey yoktu ki. izin vermese zorla akıyordu o gözyaşları ve daha gürültülü oluyordu bu sefer, nefreti oluyordu o zamanlarda da. izin vererek kolay yolu seçiyordu berk de, alıştığını.
"geçer mi?"
genç kızın ona sorduğu ve cevabını da yine kendisinin verdiği soruyu sordu arkadaşlarına. kendi verdiği cevabı duymak istemiyordu çünkü. farklı cevap duymak istiyordu.
"neden geçmiyor? her gün daha çok yakıyor, daha çok acıyor. ve ben artık başa çıkamıyorum. boğuluyorum ben."
"yok ya ben burada böyle duramıyorum." bir hışımla ayağa kalkan tolga'yla beraber kalktı ömer de. berk ise yavaşça o tarafa dönmekle yetinmişti, güçsüzce. "konuşacağım o kızla, yetti artık."
"oğlum saçmalama da bir otur şuraya. yükseldin yine, otur."
ömer kolundan çekip oturttuğunda oturdu yanına zorla. berk kalkıp kapıya yöneldiğinde belli belirsiz mırıldanmıştı.
"ben yatıyorum, iyi geceler size."
❄
fakülteye de beraber gelmişlerdi. berk gelmemek için her ne kadar diretse de ikna etmişlerdi onu. kızılın mutsuzluğu ise her halinden okunuyordu.
kantinde otururlarken kahve söylediler ama sütlü değil, berk'in sevdiğinden. acı kahve söylemişlerdi. çocuğu gülümsetebilme çabaları ise boşunaydı, kırgındı. her zamanki gibi kırılmıştı ama en ağırındandı bu sefer.
diğer masada oturan ela gözlü kıza takılmıştı gözleri yine, her zamanki manzarasına. kız ince krem rengi hırkasının ucuyla oynarken yalnızdı bu sefer. talya ve süsen yoktu yanında. endişeli ama bir o kadar da heyecanlı görünürken elindeki kağıda bakıyordu arada da. bir kısmını özgür bıraktığı gibi bir kısmını da küçük bir topuz yaptığı kıvırcıkları ise her zamanki güzelliğindeydi.
elindeki kağıda daha dikkatli bakmaya çalıştı berk uzaktan gözlerini kısarken. o kağıttı bu.
aybike yerinden kalkıp yanlarına gelirken de o sorgular ve düşünür tavrının yerini daha normal bir bakış alırken gülümsemişti de.
"zilli."
tolga'nın dediği kelimeyle çoktan masalarına gelmiş olan kız kaşlarını çatmıştı. ömer çocuğu dürterken de hafifçe öksürdü kız.
"bana mı dedin?"
tam evet sana dedim demek üzere ağzını açan çocuk kızıl arkadaşının hüzünlü bakışlarının aybike'ye bakarken biraz da olsa ışıldadığının farkındaydı.
"yok sana demedim canım der miyim hiç?" demek istediğinin tam tersini söyleyerek ömer'e döndü. gerçekten katlanamayan bir tavırla elini havada sallayıp göz devirdiğinde masadan kalkmıştı. "ömer ben cidden katlanamıyorum, gidiyorum ışık hızında."
ömer de peşinden gittiğinde kızılın yanına oturdu kız, elinde de o kağıt vardı. berk'in gayet yakından bildiği el yazısıyla.
"ben dün bu kağıdı buldum çantamda."
"ela gözlerine aşık oldum ben. ay ışığında sana benzeyen ve güçlü gözüktüğü kadar kırgınlığını taşıyan ela rengiyle yakından tanıştım, senin beni sevemediğin o akşamda."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
porselen kalbim | ayber
Teen Fictionberk'in elindeki tek şey onu devamlı kıran aybike'ye yazdığı kısa notlardı.