2.BÖLÜM

843 48 1
                                    

Keyifli okumalar...

Bir sessizlik, bir korku almış başını gidiyordu şehrin içinde, herkes çıkacak olan kararı bekliyordu iki gündür, Ateşoğlu konağında fırtına öncesi bir sessizlik hakimdi. Öyle bir sessizlikti ki uçan kuş bile uğramıyordu konağın avlusuna.

"Yapma baba, Ardil ağa kabul gelmiştir ne diye inat edersin!"

En küçük oğlu konuşuyordu, abisi için kız kardeşini çoktan gözden çıkartmıştı ama babası bir türlü kabul etmiyordu. Neydi bu inat! Evlilik kötü bir şey değildi ki babası her zaman bunu söylerdi.

"Mirza bilmediğin anlamadığın işlere burnunu sokmayasın."

Babasının sinirli sesiyle saçlarını hırsla çekiştirdi ve yerinden kalkarak üst kata çıkan merdivenleri tırmandı. Abisini çok severdi Mirza, anlayışlı zeki bir adamdı merhameti herkesin dilindeydi. Ahmet Ağa oturduğu sedir de elinde ki tesbihi çektikçe çekti, sabır dilendikçe dilendi Rabbinden. Yanında bir hareketlenme oluştu kafasını kaldırıp baktığında gözleri parıldadı adeta. Gözünün nuru, gönlünün ay parçası gelmişti.

"Babamm."

Kızın ince sesi adamın kulaklarına öyle büyülü geliyordu ki, hiç bir güç kızını ondan alamazdı. Akülü tekerlekli sandalyesini babasının yanına sürdü kız, gözlerinde üzüntü yer edinmişti. Abisinin yaptıklarından ve verilen karardan haberi vardı ama babası buna hiç bir şekilde izin vermiyordu.

"Mehir'im ay parçam."

Öyle bir sevgiyle dillendirmişti ki adam, kızın içi titredi 'babam gibi seven bulur muyum?' diye geçirdi aklından, daha sonra ise bu düşünceyi kafasından silip attı. Kimseye yük olmak istemiyordu Mehir, o zaten başlı başına kendine bile yüktü.

"Ne olacak?"

Babası biliyordu kızının neyi sorduğunu, ne yardan vazgeçiyordu adam ne serden. Bir çıkış kapısı istiyordu, her iki evladını teraziye koyduğunda kızı daha ağır basıyordu ama biliyordu ki Mehir bu vicdan azabıyla yaşayamazdı. Düşündükçe daha çıkmaza giriyordu ve verdiği kararlar hiçte sağlıklı değildi. Kafasını bilmiyorum derecesine sallayıp baktı kızının gözlerine, ela gözlerinin altında özenle sürülmüş sürme vardı sanki. İlk doğduğu, ilk kucağına aldığı an geldi aklına Ahmet Ağa'nın.

Yumuk yumuk elleri, simsiyah ince saç telleri ve sürmeli gözleri. Bembeyaz tenine ters düşer gibiydi gözleri, tıpkı bir ay parçası gibiydi, o kadar güzeldi ki aklına gelen ilk ismi okumuştu kulağına. O geceden sonra Ahmet Ağa'nın tek bir ay parçası vardı Mehir'i.

"Baba ben kabul gelmek istiyorum ama-"

"Hayır! Ben ölürüm ama seni kimseye vermem."

Sert bir şekilde sözünü kesmişti Ahmet Ağa, kızının kendinden koptuğunu düşünmesini dahil istemiyordu, biliyordu Ardil ayağı ismi gibiydi, yürek yangınıydı adaletli olabilirdi ama önüne geleni yakar yıkardı. Hırsla ayağa kalktı, siniri kendineydi, oğluna ve bu törelereydi varsın kendi canından vazgeçerdi ama ne kızından ne de oğlundan geçecekti. Karar belliydi, kızına bakmadı, bakamadı biliyordu ki vereceği kararı gözlerinden anlardı ve onu vazgeçirmek için herşeyi yapardı. Merdivenleri tırmandı, ikinci katta bulunan yatak odasına girdiğinde namaz kılan karısıyla yüzünde alışık olunan bir tebessüm geçti. Bu kadın ona en güzel hediyeydi, Allah'ın en güzel emanetiydi. Derince bir soluk aldı ve cebinden tuşlu telefonu çıkarttı, rehbere girerek en büyük oğlunu aradı.

"Berzan, yarım saat sonra hazırlanın Kara konağına gidiyoruz."

Hiç bir cevap vermesine izin vermeden kapattı telefonunu yatağın üstüne attı, gömleğinin kollarını katladı dirseklerine kadar, eğildi ayağında ki çorapları çıkartıp birbirine geçirerek odada bulunan kirlilere attı. Arkasını döndüğünde karısının namazını tamamladığını gördü, seccadeyi kaldıracağı sırada eliyle durmasını işaret edip konuştu.

KUSURLU BERDEL ||GÜÇLÜ KADINLAR SERİSİ|| 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin