dört

103 12 60
                                    

ertesi hafta ofisimde yoongi ile geç kalan bayan min'i bekliyorduk. üzerinde beyaz bir gömlek altında ise siyah kumaş pantalon vardı.

yoongi tedirgindi ve saatini kontrol edip duruyordu. "geleceğini sanmıyorum." dedi kırgınlıkla.

"olsun, biz başlayalım. bu hafta nasıl hissettin kendini?"

onunla baş başa ilerlememiz doğrudan cevap almam açısından daha etkili olabilirdi, bir yandan onu tanımak istemediğimi söylesem kendimi kandırmış olurdum.

"berbat." dedi. "geçen hafta annemle aramızın düzelmeye başladığını düşünmüştüm ama bu hafta telefonlarıma dönmedi.  jungkook ise beni resmen deli ediyor... o cerrah onu resmen tuzağa düşürmüş, flörtleşiyorlar sanırım. tae bilmem ne mi ne, her saat ondan bahsetmesinden sıkıldım." konuşurken sürekli askıda olan kolunu çekiştirip ceketiyle saklamaya çalışıyordu.

acaba arkadaşından hoşlanıyordu da bunu mu yediremiyordu anlayamamıştım.

hangi salak arkadaşından hoşlanırdı ki?

ve bir dakika, cerrah derken, kim taehyung'dan mı bahsediyordu? şu bizim kendini beğenmiş taehyung?

şaşkınlığımı suratıma yansıtsam da çabucak toparladım.

"homofobik misiniz yoksa?" diye sormasıyla beni yanlış anladığını fark etmiştim, bunu düzeltmem gerekiyordu çünkü hem kendini güvende hissetmeliydi hem de onu yargılayıcı bir kişiliğim düşünebilirdi. psikiyatristler tamamen objektif yaklaşmalıydı.

"yo, yo. sadece taehyung'un adını duyunca şaşırdım, işinden başka bir şeyle ilgilenmesine şaşırdım yani." batırmamış olmak için içten içe dua ediyordum.

"anladım..." demesiyle sessizlik çökmüştü ve bu sessizliği uzatmamak için aklıma gelen ilk şeyi sordum, keşke sormasaydım.

"sevgilin falan var mı?"

battım batacağım kadar... profesyoneldim ben!

"hayır da... sanırım ilgileneceğim birisi olacak yakında." demesiyle suratıma tokat yemiş gibi hissediyordum. doğrudan bana bakıyordu, hoşuna gitmiş olabilir miydim yoksa benim kuruntum muydu?

"yani, seni tanımam gerekiyor, o yüzden." diye sıralamaya başladığımda gülmeye başladı, ve tanrım... gerçekten çok güzel gülüyordu.

"anladım ben, tamam." demesiyle kendime geldim ve konuyu değiştirdim.

"yoongi, acildeyken doktora ameliyatı sormuşsun, neden açtın ki o konuyu?" dedim.

"bilmem ki?" diye karşılık verdi, "metal çivi falan koyuyorlar ya.
hatta kesmeleri bile gerekebilir, belli mi olur?"

aman tanrım! kırık bir koldan kesmeye nasıl geçmişti böyle? şaka mı yapıyordu yoksa elini kestirmek içim bilinçdışı bir arzusu mu vardı?

"sence kesmek, kırık bir kol için fazla abartılı değil mi?" diye sordum.

"ne bileyim ben?" diye çıkıştı, "doktor değilim ki. hem sol elim olmadan da gayet çalışabiliyorum. solak değilim."

belkide sol kolunu kesme isteği o kadar bilinçdışı değildir.

yoongi'nin yüz ifadesi kızgınlıktan hüzüne dönüştü. bu o kadar yoğundu ki yorum yapma ihtiyacı duydum.

"üzgün görünüyorsun yoongi."

homurdandı, omuz silkti.

"neler oluyor, anlatsana." dedim.

derin bir iç çekti. "ne olsun işte, kendimi yalnız hissediyorum. konuşabileceğim kimse yok."

"benimle konuşabilirsin," dedim. "istersen eline gerçekte ne olmasını istediğini anlatabilirsin."

fight day / yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin