altı

59 10 25
                                    

bir sürü insan tanımıştım, hem onları çözümlemeye çalışmış hem de iç dünyalarına girmiştim. insanları yapboz parçası gibi görüyordum ve birleştirmekten keyif alıyordum. egoma yenik düşüp başarısız olduğum anlar olmuştu olmasına ama dersimi almıştım. dersimi alsam da almasam da parçaları birleştiremediğim insanlar da vardı.

tanımadığımız insanları çözmek, bir zamanlar aynı sofrada oturduğumuz insanları çözmekten daha kolay geliyordu.

annem bana kimseye güvenmemem gerektiğini ve babam da kendi ayaklarımın üzerinde kimseye yaslanmadan durmam gerektiğini acı bir şekilde öğretmişti.

annem babama bile güvenmezken babam ise sendelese bile anneme yaslanmıyordu. beni ne olarak gördüklerini bile bilmiyordum. annemin hakkımda bildiği tek şey maaş günümdü muhtemelen.

hayatımda bir eksiklik vardı ve ben bu eksikliği kariyer ile doldurmaya çalışmıştım.

yoongi ve annesi ise bu eksikliği yüzüme vurup seansları bırakmışlardı. tabiki hastalarımla aramda duygusal bağ kurmayıp sadece işimi yapmam gerektiğini biliyordum ama boştu, içimde hiçbir sıcaklık yoktu ve eminim içerdeki en ufak ses boşluktan dolayı yankı yapardı.

bugün de haftanın orasıydı ve işim öğleden sonra bitiyordu, liseden arkadaşım taemin ile randevum vardı. son hastam ise kendini psikolojik olarak hamile zanneden bayan hwa'ydı ve hamileliğin tüm semptomlarını taşıyordu. yaklaşık beş ay önce de buna benzer bir durumla karşılaşmıştı ancak gerçeği öğrenince de çıktığı buluttan aşağı düşmüştü. tekrar aynı hikaye başa sardığında da en yakın hastaneye gidip test yaptırmış ancak negatif sonuç almıştı. aldığı negatif sonuca rağmen bebeğin olduğuna dair inancı tamdı.

"haftaya aynı saatte bekliyorum." demiş ve gülümsemiştim. kısa boylu kadın beni onayladıktan sonra odada beni yalnız bırakmıştı. saati kontrol ettiğimde buluşma vaktine çok da fazla zaman kalmamıştı.

kendimi zar zor kafeye attığımda çoktan beni bekleyen arkadaşımı görünce geç kalmanın getirdiği mahçuplukla masaya ilerledim.

beni gören arkadaşım ayağı kalkmış ve kısaca selamlaşmıştık. "hey, beklediğin için teşekkür ederim." demiş, hemen ardından sarılmıştık.

taemin bana, "geleli çok olmadı zaten, ne var ne yok?" derken çoktan sandalyeye oturmuş havadan sudan bahsemeye başlamıştık bile.

lise anıları hakkında gülüşüp dururken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. benim en saçma anılarıma şahit olmuştu, onun yanındayken psikiyatr kişiliğimi kenara bırakmak benim için çok kolaydı. bir süreliğine de olsa bu içimi yiyip bitiren insanları analiz etme dürtüme engel olabiliyordum, bir zamandan sonra alışkanlık olmuştu. insanları analiz ediyor onlara hiçbir şey söylemiyordum, benimle mezara kadar gidecekti hepsi.

beni de taemin'in lise anıları patikası hakkında anlattığı şeylerden ayıran da omzumda hissettiğim el olmuştu ve emin olun onunla bırakın karşılaşmayı, böyle kıytırık bir kafede karşılaşmayı bile beklemiyordum.

"doktor park, nasılsınız? sizi görmek ne güzel. yoksa artık isminizle hitap edebilir miyim?"

ben tamamen şaşırıp kalmışken o karşımda tüm çekiciliği ile duruyordu, dudaklarındaki o pişkin gülümsemesi sanki tanrının bir lutfu gibiydi ve ben onu tam o an daha çok görmek istemiştim.

bu hasta-doktor karşılaşmalarına alışık olan taemin'i umursamadan hızla ayağı kalkıp yoongi'ye selam verdim.

"seni görmek çok güzel, nasılsın? bayan min nasıl?" diye sormuştum hızla. benim zıttım şekilde aşırı sakinlik ve yavaşlık gösteriyordu. elini ensesine atıp etrafı izleyerek cevap verdi aheste aheste.

"hmmm, iyiyim. iki kolum da yerinde" diyip, yanında sallanan ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "annem de iyi, sizi sürekli sorup durdu."

bayan min beni damat olarak çoktan almıştı sanırım.

"saygı eklerini kullanmana gerek yok, artık hastam değilsin." dediğimde gözlerinde ani bir ışıltı gördüm. yoongi'yi artık hastam olarak görmek istemiyordum, yoongi'yi artık o anlamda tanımak istiyordum ve bunun için adım atmam gerekiyordu.

"peki... o zaman jimin?" tek kaşını kaldırıp sorduğunda ona gülümseyerek kafamı sallamıştım.

"biliyor musun, haftaya cuma izin günümde bir tatlıcıya gidecektim. birkaç sokak arkada, yeni açılmış. bana eşlik eder misin?"

düşünmeden konuştuğumda bir an tereddüte düşmüştüm, çok mu hızlı gitmiştim? ağırdan almak daha iyi olurdu sanki, özellikle bu durumda korkmasını istemezdim.

benim düşüncelerimi susturan şey de, "ben de tam tatlı sevip sevmediğini soracaktım, neyse ki önce davrandın." demesiydi.

beni randevuya çıkartacakken ben onu randevuya çıkarmıştım. (kısmi randevu desek daha doğru olur.)

saat konusunda da anlaştıktan sonra yoongi benimle vedalaşıp kafeden çıkmıştı.

taemin'e geri döndüğümde de sorgular gibi bana bakıyordu, o an anlamıştım sorguya çekileceğimi.

"daha önce hiçbir hastana saygı eklerini bırakmaları gerektiğini söylemememiştin."

iç çektim, anlatmaya baştan başlamadan önce ekledim, "daha önce hiçbir hastamı randevuya da çıkarmamıştım."

.
.
yoongi ile evlenmeyeceksem hic evlenmem daha iyi

bi de sey... mezuna kaldim

yt, nili

fight day / yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin