normal şartlarda kolay kolay panik yapmazdım, başıma ne gelirse gelsin sukunetle karışlar, vermem gereken tepkiyi verirdim. panik halinde olmak pek benlik bir şey değildi ve pek dağınık biri değildim, bu sabah yoongi ile olan kısmi randevuma geç kalmak üzere olana kadar yani.
dün gece düşünmekten uyuyamamıştım; ne giyeceğimi, ne konuşacağımı, hangi parfümü sıkacağımı ve yoongiyi düşünmekten gözüme uyku girmemişti. gece uyuyamadığım için kalkmam gereken saatten bir saat geç uyanmıştım ve geç kalıyordum.
elim ayağım birbirine girmiş, ütü ve ayna arasında dolanıp duruyor ve çığlık çığlığa küfür ediyordum. açık ara at yarışlarına seyis olarak katılmam gerekecekti.
havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte kalın kıyafetler giyemem saçma olurdu, ben de üstüme kısa kollu beyaz tshirt ve onun da üstüne ince, sarı bir oduncu gömleği giyip önünü tamamen açık bıraktım. siyah kotumla beraber karmaşık ama uyumlu bir kombin yakalamıştım. aklımdaki şeyse şuydu, acaba çok mu günlüktü?
sadece tatlıcıya gideceğimiz için çok üzerinde durmadım, zaten üzerimi değiştirecek zamanım yoktu.
hızlı hızlı evden çıkıp sözleştiğimiz mekana ilerlerken, o telaşımın arasında yoongi'ye geç kalmamın özürü olarak çiçekçiden bir tane beyaz zambak almayı ihmal etmedim.
kapıdan girdiğimde gözlerim yoongi'yi direkt bulmuştu, küçük ama sıcak dükkanın en kuytu, cam kenarına geçmiş dışarıyı izliyordu. bir an duraksayıp sonrasında ona doğru ilerlemeye başladım. gözleri benim olduğum tarafa baktığında o da benim gibi ayağı kalkmıştı.
siyah tshirt ve bej rengi hırkası ile aklımı başımdan almak ister gibi bir hali vardı.
"çok üzgünüm, beklediğin için teşekkür ederim. alarm çalmamış..." elimdeki çiçeği ona uzattım, "bunu özür hediyesi olarak gör."
çiçeği elimden alırken parmaklarımızın temas etmesiyle tüm elektrik vücudumda dolandı.
"beyaz zambak, saflık ve yeniden doğuşu simgeler. yeniden doğuşa inanır mısın?"
çiçeği incelerken ikimiz de sandalyelerimize oturmuştuk.
bir an sorusunu düşündüm, "aslında pek inanmıyordum ama doğada bir sürü canlı kış ayında ölüp ilk baharda canlanıyorken, insanlar neden tekrar doğmasın ki?"
gerçekten böyle düşünüyordum, belki ruhumuz başka bir bedende tekrar doğuyor ve önceki insanlarıyla tekrar karşılaşıyordu, belki de karşılaşmıyordu.
"ağaca benzemiyoruz bence." deyip işi şakaya vurdu.
"ağaca değil de, taşa benziyorsun bence." yaptığım benzetmeye kahkaha atarken neye güldüğünü anlamadığım için, "hey, neden gülüyorsun?" diye sormak zorunda kaldım.
"çünkü hep dünyaya gelsem taş olarak gelmek istemişimdir."
o hala gülmeye devam ederken ona nedenini sormayı ihmal etmedim.
"çünkü hareket etmek zorunda değilim ve hep öylece yatabilirim." dediğinde gözlerimi devirmiştim.
"ya bir çocuk gelip seni ayağıyla vurursa ne olacak?"
bir süre düşündükten sonra işin içindem çıkamayıp yine arsız tarafını masaya oturtmuştu, "o çocuk park jimin isimli psikiyatr bir doktorsa beni her yere yuvarlayabilir."
böyle bir cevabı beklemediğim için başta şaşkınca kalmıştım ama sonra da ona sinir sinir cevap vermeyi ihmal etmemiştim tabiki.
"duvardan duvara vurulmaya hazır ol o zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fight day / yoonmin
Fanfictionpark jimin mesleğini yeni eline almış bir psikiyatristti, benzersiz bir sürü vakayla karşılaşmış, bir sürü eğitim almıştı. ona sorarsanız hastalarıyla duygusal bağ kurmamalıydı ama onun için özel olarak kalacak bir vakayla karşılaşana kadar. mini fi...