11

300 30 42
                                    

osym go fuck yourself artik yetoo


Jimin'in bakış açısı. 

Altıma giyindiğim deri pantolonumu son kez kontrol ettim, ve üzerimdeki bol sweatshirtün yakalarını tekrardan düzelttim. Doğal olması için dağıttığım saçlarımı son bir defa arkaya doğru taradım ve aynada gururla kendime baktım. 

Dün gece anlık bir gazla, ablamın -jieun- pembe saç boyasını çalıp saçımı pembeye boyamıştım. Bizimkilerin diline düşeceğimden emindim ama, birilerini kendime düşüreceğimden de emin olduğum için, sıkıntı yoktu. 

"Jimin! Çıkmazsan, gelirim ve babanın bana yeni aldığı bmw'yi götüne sokarım." Ablam sinirle mırıldandığında ona geleceğime dair bir şeyler mırıldanıp çantamı sırtıma taktım.

 Üzerimdekilerle uyumlu olsun diye, kırmızı renk kılıf taktığım telefonumu elime alıp aşağı indim. Annemler henüz boyanmış saçımı görmemişlerdi. "Aaa, Jimin hyung." Yeonjun adımı mırıldandıktan sonra önünde döndü. On saniye sonraysa tekrardan bana baktı: "Aaa! Jimin hyung! Pembe ulan!" 

Gazetesini okuyup kahvesini yudumlayan babam Yeonjun'a azarlar bir bakış attığında, annem pankek dolu bir tabakla mutfaktan çıktı. 

"Jimin!"

"Anne?"

"Hyung?"

"Oğlum!"

"Baba!"

"Pembe saç boyam!" 

Jieun sinirle bağardığında, aramızda geçen bu garip diyaloğu yarıda kesmek zorunda kalmıştık. Jieun büyük bir çeviklikle saçlarımı çekiştirdiğinde ona tekme atmaya çalıştım. Babam bağırışımıza dayanamayarak salona giderken, annem kafasını iki yana sallayıp tezgaha döndü. "Noona! Ananı mı siktim ne bu sinir!" Ablam saçlarımı bıraktığı sırada annem şok içinde arkasını döndü.

Pekala, bazı şeyleri daha iyi ayarlamam gerekiyordu.

Çantamı sırtıma attığım sırada, masanın üzerindeki pankeklerden birini ağzıma attım ve kapıya doğru ilerledim. Ablam hemen peşimden gelirken, açtığım kapıyla beraber kendimi Ocak ayının en soğuk günlerinden birinde olmamızın etkisiyle buz gibi olan havaya attım. Durun, bu çok saçma bir cümleydi.

Kafamı iki yana sallayıp, ablamın pembe simli arabasına ilerledim. Bu kadın, kokoşluğun kitabını yazmıştı. O da bindiğinde, hızla arabayı çalıştırdı ve okula sürmeye başladı. Okulum evimize yürüyerek on, arabayla yalnızca birkaç dakikaydı. 

Bu oldukça avantajlıydı. -Daha fazla uyuyordum.- Sonunda araba okulun önünde durduğunda ablama havadan bir öpücük atıp arabanın kapısını açtım. "Bana bak Park Jimin! Git ve kimin kardeşi olduğunu göster onlara, cinsiyet önemsiz herkesi kendine düşür. Hatta, hatta kedi ve köpekleri bile"

Gözlerimi büyüttüm: "Yuh!" Bana güldü ve el salladı. Bende ona el salladığımda kapıyı kapattım ve arabanın ilerlemesini izledim bir süre. Sonra arkamı okula döndüm ve içimdeki heyecan ile okula ilerledim. Gören evleniyorum sanırdı.

Okuldan içeri girdiğim anda, herkesin bakışları beni buldu. Lafın gelişi değil, gerçekten beni buldu. Eh, sonuçta benim gibi bir şeyi görüyorlardı. Emin adımlarla yürürken, bahçedeki birkaç kızın bana göz kırptığını gördüm. Yellozlar! diye bağırdım içimden. Ben Jungkookuma aşığım ulan! Diye devam ettim. Yine içimden. 

Karşıdan bana doğru ilerleyen Hoseok ve Taehyung şok içinde bana bakıyordu. Gülümsedim. Bu okulda, her zaman taş fırın erkekliğini savunmuştum. Hatta erkekleri buna ikna etmeye çalışırken kızlardan çokça dayak yediğim bile vardı. Ama bugün buraya pembe renk saçımla gelince, işte! İnsanlar şoktan birbirlerinin eteklerini kafalarına geçirmişlerdi. -Öyle bir şey olmamıştı.-

Act Fool, jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin