Sevgisizlik

66 9 0
                                    

Kimine göre Dünya'nın en güzel kokan varlığıdır anne. Kendine has, mis bir kokusu vardır ki odasına da sinmiştir, bir hafta uzak kalsanız o odaya girdiğinizde anlarsınız onu ne kadar özlediğinizi. Durup durup sevgi gösterisi yapılması, boynuna sarılınması gereken insandır, "ay bi dur, üff" tepkisini asla vermeyecek olan, sizden daha da sıkı sarılacak olandır. Bir tane olan, eşi benzeri olmayan oluşumdur. Tabii bu bazen herkes için geçerli olamayabiliyor. Biraz önce bazılarına göre annenin tanımını yaptık. Şimdi de ben tanımını kendime göre yapmak isterim.

Benim annem Dünya'nın en güçlü kadınlarından birisidir. Babama rağmen ayakta kalmaya devam edip her daim kendini kimseye ezdirmemiştir. Babam çalışmıyor, annemin parasını yiyerek yaşamını sürdürüyordu. Buna rağmen sırf sevdiği için babamı hiç bırakmadı. Bana, bence kendisine karşı bir mahcubiyetim olsun diye senin için duruyorum, gitmiyorum diyor ama beni sevdiği için değil de çocuğu olduğumdan biraz acıdığı için bırakmıyor, farkındayım. Ya da ben öyle düşünüyorum, bilinmez.

Harika bir çocukluk ve gençlik yaşatan anneler olduğu gibi, hayatınızı mahveden, yıllarca kendinizi sorgulamanıza neden olan, hayata tam anlamda karışamadığınız, bir nevi hapis hayatı yaşatan anneler de vardır. Genellikle kötü annelerin maddi yıkımlar yapması beklenir. Şiddet, kötü ortam vb. Oysa ki normal görünümlü taklidi yapan ve akıl hastası denebilecek annelerde vardır. Anneler kutsaldır yine de annedir diyemeyeceğiniz türdendir. Hiç kimse anne olduğu için haketmediği bu sıfatı kullanmamalı bence, sonuçta yaşananları sadece çocuk bilir. O yüzden kimse kutsal değildir. Annenin de kötüsü vardır. Her şeye rağmen çizgisini aşan kötünün kelime karşıtı annelerdir. Hiçbir çocuk sizi ne kadar kötü olduğuna ikna etmek zorunda değil. Kötülük yaptıysanız telafisi olmaz. Tabii bazı anneler için kötülük serbesttir çünkü yapan anne sıfatı taşıdığı için.

Büyüdükçe, kötülük kavramını, annenin narsistliğini anlamaya başladıkça anneye ithafen yazılmış şarkılar, şiirler çok anlamsız gelir. İnsanların ebeveynlerine düşkünlüğü manasızlaşır, üstüne üstlük bir de ilgisiz bir babanız varsa güven sorunları da baş gösterir. Genç yaşta öldürür, destek alabilecek kimsenin olmaması insanı umutsuzluğa düşürür, anne olmaktan korkutur. Ve bu zararlı anne kavramı bireysel olarak davranış açısından ciddi sıkıntılara sebep olur. Bir de o anne kendinin bile fark etmediği yaklaşık 20 yıldır (veya babanızla evlendiği zamandan beri.) major depresyon ve okb (obsesif kompülsif bozukluk) ile mücadele ediyorsa tüm aileyi sarsar, doğurduğu çocukların psikolojik ve kişilik açısından gelişiminde ciddi travmalara sebebiyet verir. Ben tek çocuğum fakat başka ailelerde çocuklar, annenin gölgesinde kimliklerini bulmaya çabaladıkça aşırı tepkilerle karşılaşır. Bu, derin ruhsal yaralara, psikolojik problemlere ve hatta kimlik bozukluklarına yol açar. Şahsen bende belirgin olarak kendini gösteren psikolojik sorunlardan birisi depresyon. Bunu da geceleri sabahlara kadar uyuyup, hiçbir iş yapmayıp müzik, oyun, uyku, yemek döngüsünde takılınca fark ettim. Mesela geceleri sabahlara kadar oturur oyun oynar, bilgisayar başında oturmaktan yorulana kadar oyundan çıkmazdım. Yorulunca da uzanır, müzik açar ve saat sabah 6-7 suları olunca da uyuyakalırdım. Sonrasında da sabahları uyanmak istemem. Uyandırılırsam genelde uyuyormuş numarası yaparım kendim farkına varmadan. Ardından gözümü bir açarım akşam 5 olmuş. Bunlar geçmedi, iyileşmedi. Söylenenlere göre sabah uyanmak istememek aslında yaşamak istememekmiş.

Tüm bunların sebebi şuydu.

Cenin yatardım küçükken, kendimi bir şeyden korumak ister gibi. Neyden koruduğumu hiç bilmiyorum, o kadar abartı şiddet gördüğüm bir evde büyümedim. Annem bazen gelir geceleri beni öper, saçımı okşardı, o zamanlar anlardım babamla ya da iş yerinde bir şeyin onu mutlu ettiğini. Bazen de gelir söylenir, tıpkı babamın sinirli hali gibi (Dünya üzerinde en nefret ettiğim mimiktir.) dişlerini sıkarak durduk yere bilgisayarla oynamama, az ders çalışmama kızar, 1-2 tokat yapıştırırdı. O zaman anlardım babamla kavga ettiğini ya da iş yerinde bir şeyin onu sinirlendirdiğini. Babamdan, iş yerindekilerinden çıkaramadığı sinirini hep benden alırdı, sabır taşı misali. Öyle işte onun mutlu olduğu sabahlar ve mutsuz olduğu sabahlar vardı. Ben hala uyanmak istememenin ölmek istemek olduğunu anlayamayışıma yanıyorum. Ölmeye cesaret eder miydim, çok küçüktüm sanmıyorum. Yine de keşke anlasaymışım.

Gözyaşlarımdaki Sevgi Açlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin