1 - Hevdîtina Heja

442 33 68
                                    

"Heja'yla Tanışmak"

Mayıs 1990 / Diyarbakır


"Tê!"

"Tê, keça min. Xwe hinekî din jî teng bike. Hindik maye. Sebir bike." (Geliyor, kızım. Biraz daha sık kendini. Az kaldı. Sabret.)

Tüm evde annemin çığlıkları yankılanıyordu. Yengelerim ve nenem, annemin etrafında fır dönüyordu. Annem ağlıyor ve yüzü kan ter içinde kalmış hâlde. Onu böyle görmek beni çok üzüyor ve ben de onunla ağlıyordum. Ablam başımda bunun normal olduğunu söyleyip beni çimdiklese de nafile. Bir insandan bebek çıkar mı hiç?

Annemin fistanını karnına kadar çekmişler ve fistanı yer yer kanlanmıştı. Xaltika Zelâl'ın dediğine göre bir oğlan çocuğu doğuracakmış. Herkes bu haberle pek bir sevindi. Erkek olmak bu kadar güzel mi ki? Ben hiç fark etmemiştim.

"Hêja, bin pê derkeve!" (Hêja, ayak altından çekil!)

Kardeşimin doğumu için 3 gün evvel gelen teyzem yol ortasından çekilmem için beni azarlıyordu. Ablam elimi tuttu ve beraber kalktık. Ardımı dönüp hâli tükenmiş anneme son bir kez baktım ve odadan çıktık. Acıkmıştım.

"Lorin, ez birçî me." (Lorin, ben açım.) Lorin bana döndü ve "Ma tu nanê rûn a sibehê dixwazi? (Sabahki yağlı ekmekten ister misin?) dedi. Başımla onayladım onu. Beraber mutfağa gittik. Duvarın dibine oturdum. Bir şeyleri arıyordu. Yengem mutfağa girdi. Kendine bir bardak su doldururken ablam, "Apejin, teştê nan kudereye?" (Yenge, ekmek leğeni nerede?) diye sordu. Yengem tezgâha bağlı örtüyü kaldırıp altını gösterdi ve gülerek "Gej!" (Ahmak!) dedi. Ablama bakınca biraz rahatsız olduğunu gördüm. Yengem de laf söylemeden gösterse bir şey olurdu sanki, salak.

Lorin biraz domates doğradı ve yere bez serip üstüne ekmek ve tabağı yerleştirdi. Beraber yemeye başladık. Ara sıra annemin çığlık sesleri geliyordu.

Yemek yiyip kapının önüne çıktıktan biraz sonra içeriden kalabalık kahkaha sesleri geldi. Heyecanla içeri koştum. Odaya girer girmez annemin baygın hâli dikkatimi çekti. Gözlerini kırpıştırınca içim rahatladı ve gözlerim hemen kardeşimi aradı. Xaltika Zelâl'ın kucağında onu görünce kalbim öyle bir çarptı ki kulaklarım duymaz oldu.

Bir bezin içerisinde, kirli olmasına rağmen ak yüzü ve minicik varlığını görünce hemen ona yaklaştım. Önüne vardığımda güçsüzce gözlerini açmaya çalışıyordu. Ne kadar güzeldi benim canım, dünyanın göreceği en güzel erkekti benim kardeşim!

"Dayê, dayê, bila navê birayê min Aram be." (Ana, ana, kardeşimin adı Aram olsun,) dedim. Gariban annemin kafasını kaldıracak hâli bile yoktu. Neredeyse baygın bir şekilde yatıyordu. Nenem bana dönüp "Gelo li ser te ye? Bavê te çi bêje ew e." (Sana mı kaldı karar vermek? Baban ne derse o olur,) dedi.

"Ezê herim ji bavê xwe re bêjim. Ew, tiştê ku ez dixwazim, dike." (Ben de gidip babama söylerim. O, benim istediklerimi yapar,) diye yanıtladım onu. Babamı da kendileri gibi kötü sanıyorlardı. Benim babam dünyanın en iyi babasıydı. Koşar adımlarla kötü kokan bu kalabalık odadan çıktım.

"Vay lemine! Serê wî tune, kevirê heye. Xortê bêşerm!" (Vah! Kafa yok, taş var yerinde. Utanmaz çocuk!) Nenem hâlâ konuşuyordu. O sırada dışarıda, kapının önündeki babamın yanına gittim. Heyecan ve endişe ile gelecek haberi bekliyordu. Annem için zorlu bir gebelik olduğu için ona zarar gelmesinden korkuyordu.

"Bavo! Bavo, birayê min hat. Ger tu wê bibîni pir xweş e. Ew pir piçûk bû." (Baba! Baba, kardeşim geldi. Hele bir görsen çok güzel. Küçücüktü.) Ben art arda cümlelerimi sıralarken babam o gergin hâlinden çıkmış bana mutlulukla bakıyordu. Mavi gözlerinin içi parlıyordu.

Değişmek ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin