"Yıkıcı Gerçek"
Mayıs 2000
Hayvanları içeri doldurduktan sonra ahırın demir kapısına çengeli takıyordum. Bugün çok yorulmuştum. Zaten hafta içi okula gidip gelmek oldukça yorgunluk veriyorken bugün gittiğim tepe de epey ağırlık bindirmişti üzerime. Nedenini bilmediğim bir şekilde karnım da ağrıyordu. Berbat bir gündü yani.
Ahırın 5 metre ötesindeki merdivenle teras tarafına doğru çıktım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Aram ve Ahmet yerdeki örtünün üzerinde Rengîn ile oynuyorlardı. Kapıyı kapattığımda çıkan ses ile bana döndüler.
"Hoş geldin Heja. Hani bugün beni de götürecektin?"
Aram'ın söylenmesiyle ona dün verdiğim sözü hatırladım. Sabah o kadar ağrıyla evden çıkmıştım ki aklıma bile gelmemişti.
"Abi kurban, bugün rahatsızdım. Seninle güzel vakit geçiremezdik. Bana gönül koyma, tamam mı? Başka sefer seninle gideriz. İstersen Ahmet de gelebilir." dedim son cümlemde gözlerimi Ahmet'e çevirip.
Ahmet heyecanla Aram'a dönüp kafasını salladı hızla. "Evet! Sonra beraber gideriz, daha güzel olur. Zaten abim otlamaya gittiğinde hiç beni götürmüyor. Hep İbrahim abi ile gidiyor."
İbrahim köydeki komşumuzun çocuklarındandı. Köyde bir bizim ailemiz bir de onlar vardı. Fakat akrabalık yoktu aramızda. Sülalemiz yan köydeydi, dedem 20 yıl önce buradaki arsasına geçtiği için sadece amcamın ailesi ve benim ailem buradaydı. Zaten aynı evde yaşıyorduk.
Onlar kendi arasında planlar kurarken yerde kendi hâlinde takılan Rengîn'e ilerledim. Başucunda durduğumda kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzünde kocaman bir gülümseme peyda oldu, ben de gülümsedim.
"Rengîna min." (Rengin'im.)
Kollarını uzattı bana doğru, eğilip yerden aldım onu. Hemen sarıldı boynuma. Tüm derdim tasam gitmişti. Öptüm şakağından. Bir kıkırtı bıraktı hemen. O da beni öptü yanağımdan. Rengîn 3 yaşındaydı. Daha da çocuk yapmazlar sanıyordum ama annemle babam şaşırtmıştı bizi. İyi de olmuştu aslında, mutluluk kaynağı gibiydi. Rengarenk etmişti evimizi.
Kucağımda Rengîn ile içeri yürüdüm. Ayağımdaki ayakkabıyı içeride çıkarıp ayağımla kenara ittirdim. Uzun koridoru geçip içerisinden sesler gelen mutfağa ilerledim. Rengîn kulağımı çekiştiriyordu. Mutfağa girdiğimde annem ve yengem yere sofra bezi kurmuş dolma dolduruyorlardı.
"Selamünaleyküm. Kolay gelsin." deyip dolaba ilerledim.
"Ve Aleykümselam."
"Aleykümselam, sağ ol oğlum. Aç mısın? Az kaldı birazdan pişireceğiz. İstersen sana domates ekmek hazırlayayım." diye sıraladı art arda annem.
"Yok ana. Zaten karnımda bir ağrı var, içeri geçip uzanırım yemeğe kadar." deyip dolaptan su şişesini çıkardım. Tezgâh üstündeki bulaşıklıktan bir bardak alıp doldurdum. Rengîn kendini bırakmaya çalışırken onu aşağı indirdim. Hemen annemin yanına gidip oturdu. Suyumu içip bardağı köşeye bıraktım. Şişeyi de dolaba yerleştirdikten sonra anneme doğru ilerleyip başının üstünü öptüm. Daha sonra mutfaktan çıkıp odama ilerledim. Kapı örtülüydü. Belki Lorin içeridedir diye tıklattım.
"Lorin sen misin?"
"Heja geldin mi? Açacağım birazdan bekle."
Kapıda onu beklerken birden karnıma bir sancı girince iki büklüm oldum. İstemsizce yüzümü ekşitip elimi kasığıma bastırdım. İyice acı saplanırken odanın küçük koridorundan çıkıp evin girişindeki tuvalete ilerledim. Yandaki düğmeye basıp ışığı açarken aceleyle çengeli de kaldırıp tuvalete girdim. İçerideki çengeli de takınca hızla pantolonumu indirdim. Gördüğüm şeyle korkuyla gerileyip duvara çarptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Değişmek Zamanı
JugendliteraturKendini arayan bir genç ve onun bu gayesine eşlik eden adamın hikayesi.