" O Kişi Ben Değilim"
Ekim 1995
" Aram, hadi. Anne başını yıkayacak. Çık artık toprağın içinden."
" Yav, abla hele git. Çıkmayacağım," dedi Aram. " Tamam, Lorin. Ben getireceğim." dedim. Lorin bana kafasını sallayıp geri tandırın yanına gitti. İkindi vaktiydi ve nenem dün düşüp bileğini burktuğu için ekmekleri o tandıra vuruyordu. Ben de denemek istiyordum ama senin işin değil diyerek hep azarlıyorlardı.
" Aram, hadi kurban. Anne kızmasın," dedim yerde oynayan küçüğe. Bunu söylememi bekliyormuş gibi hemen ayağa kalktı. Yanıma geldi ve onu omzundan ilerleterek eve yönlendirdim. Evin tahta kapısını iterek içeri girdik. Hemen girişteki soldan ikinci kapıya soktum onu.
" Sen üstünü çıkar ben de anneyi çağıracağım," kafasını aşağı yukarı sallayıp banyonun kapısını kapattı. Diğer çocuklar gibi herkesin ortasında soyunmayı sevmediği için her zaman dikkatliydi bu konuda. Bu beni gülümsetti, akıllı Aram'ım.
Girişteki küçük koridordan geçip solda kalan mutfağa ilerledim. Kapıdan başımı uzatıp yerde Lorin'in tandıra vuracağı hamurları hazırlayan anneme " Ana, Aram girdi banyoya seni bekliyor," diye seslendim.
" Tamam, kurban olduğum. Ne yemek istersin akşama, annen ne yapsın sana?" diye sordu yanıma gelip.
Artık her gün bunu duymaktan yorulmuştum. Sadece bana odaklıydı, Lorin ve Aram'ın nasıl üzüldüklerini görüyordum. Çünkü annem hep benim sevdiğim yemekleri yapmaya gayret ediyordu ve her yemeği sevmediğim için onlar bıkmıştı bu durumdan. Ne desem de annem evire çevire bana odaklanıyordu bu konuda. İstediğini yapmasını söyleyip büyük balkona ilerledim.
Aslında balkon değil de terastı burası. Okula gittiğimde terasın anlamını öğrenmiştim. Yine de evdekiler anlamaz diye bu kelimeyi kullanmıyordum.
Balkonun altında kalan ahırı hayvanlar doldurmaya başlamıştı, akşamüstüydü. Beton pervaza yaslanıp kendimi biraz aşağı sarkıtıp iç tarafa bakmaya çalıştım. Kafamı gören inek möledi. Çok şirin duruyordu, ben de möledim. İkimizin sesinden dolayı diğer inek ve öküzler de möleyince sarktığım yerden doğrulup gülmeye başladım. Hayvanları seviyordum. Zaten onlarla neredeyse evimizi paylaşıyorken sevmemem gibi bir olay ihtimal dışıydı.
Biz her yemeğe geçtiğimizde kediler de evin içine girer ve kendi payları için miyavlamaya başlardı. Annemler hep kızıp dışarıya gitmeleri için bağırırlardı ama babam ve amcamlar bir şey olmaz deyip onlara susmalarını söylerlerdi. Zaten annemlerin siniri de yemek bitene kadardı. Sofradan arta kalanlar yarın yenilmeye yetecek kadar değilse bir kapta birleştirilip evin ilerisine dökülürdü. Kediler de gidip afiyetle karınlarını doyururlardı. Onları yerken izledikten sonra biraz oynardım. Karınları doyunca korkuları biraz daha azalıyordu. Keşke benden korkmalarına gerek olmadığını anlatabilseydim ama arkadaşlarım onları korkuttuğu için güvenemiyorlardı.
Ahırı izlerken kedilere daldığımı fark edip ayıldım. Aşağıda kalan bahçede babam ve amcamları kısa bir süreliğine izleyip arkamı döndüm ve teras kapısına ilerleyip içeri girdim.
Annemlerin sesi hâlâ banyodan gelirken arka odaya ilerledim. Bu odada anne babam, ben ve kardeşlerim kalırdık. Bazen anne babalar bizi odadan çıkarttırıp ki kuzenleriminki de öyle yapardı ve kuzenlerle aynı odada kalırdık. Rohat, bebek yapmak için odadan kovulduğumuzu söylerdi ama Aram'dan sonra hiç kardeşim olmamıştı ama yengem hep karnında bebekle geziyordu. Biz 3 kardeş gayet iyiydik aslında. Kuzenlerim çok kardeşti ve hiç anlaşamazlardı. Babaları da onlarla az ilgileniyordu. Zaten kimse benim babam gibi olamazdı.
Odaya girdiğimde pencere oyuğuna doğru ilerledim. Biraz minderde uzanıp camdan dışarıya baktım. Akşam olacaktı ama hâlâ gökyüzü masmaviydi. Tıpkı ailemde ben ve babam hariç herkesin gözleri gibi. Hâlâ sonbahar gelmemişti. Yaz mevsimi Amed'de Ekim sonuna kadar da devam ediyordu. Açık hava gözlerimi ağrıtınca sağ tarafıma döndüm. İpte Lorin'le annemin fistanları vardı. Yeşilli, mavili, kırmızılı güzel mi güzel fistanlar.
Kafamı yastıktan hafif kaldırıp içeriyi dinledim. Annemin Aram'a banyo azarı dışında ses gelmiyordu. Hemen ayağa kalkıp odanın kapısına ilerledim. Kapıyı örtüp çengeli deliğine yerleştirdim. Tam arkamı dönecektim ki kapının tahtaları aklıma geldi. Eşit boyda ve hizalı olmadıkları için dışarıdan bakınca odanın bir kısmı gözüküyordu. Camın önündeki yer yatağıma ilerleyip üstündeki çarşafı çektim hemen. Kapıya gelip çarşafı üzerine örttüm. Yiyorsa şimdi görsünler beni. Allah'ım lütfen görmesinler.
İpteki fistanlara ilerledim. Yeşil olan çok güzeldi. Benim ela gözlerime de yakışırdı. Parmak uçlarıma yükselip çekiştirdim, fistan yere düştü. Elime alıp odanın ortasına geçtim. Tişörtümle eşofmanımı aceleyle çıkarıp yere attım. Kalbim deli gibi atıyordu. Ellerim titreyerek fistana uzandım. Başımdan ve kollarımdan geçirerek giydim. Titremem daha da arttı. Başımı aşağı eğip üzerime baktım. Fistan biraz yere değiyordu, boyuma uzun gelmişti. Arkamı döndüm hemen. Duvardaki oyuktan babamın tıraş aynasını aldım. Pencereye gidip camın önüne biraz yukarı bakar şekilde sabitledim. İki adım geri giderek aynadaki görüntüme baktım. Boynumdan aşağısı gözüküyordu. Bir şeyler eksikti bende. Lorin'de olduğu gibi durmamıştı. Elimi fistanın üzerinde gezdirirken fark ettim. Arkamı dönüp yere attığım tişörtümü aldım. Bir elle fistanın yakasından tutup diğer elimle aşağı ittirdim. Biraz daha oynayınca istediğim gibi olmuştu. Tekrar döndüm aynaya. Yüce rabbim. Bu nasıl güzel bir görüntüydü böyle. Ölecek gibi hissediyordum. Babamın, amcamın düğünü için aldığı beyaz gömlek bile bu kadar yakışmamıştı bana.
Ellerimi, tişörtümü koyduğum göğüs kısmına götürdüm. Titreyen parmaklarımla fistanın üzerinden elledim. Gözümden bir yaş damladı elimin üzerine. Ben ne olduğunu anlamadan devam etti bu gözyaşları.
İlk defa, 10 yıldır ilk kez ben gibi hissettim. Çok mutluydum ama neden ağlıyordum?
" Yemin olsun seni babaya söyleyeceğim. Diyeceğim ana kafama tasla vurmuş."
İçeriden Aram'ın sesini duyduğumda korkuyla kalbim hızlandı. Hemen üstümdeki fistanı çekiştirmeye başladım. Çıkarınca göğümden yere düşen tişörtü kafamdan geçirip yerdeki eşofmanımı giyindim. Fistanı aceleyle ipe geri götürdüm. Boyum yetmeyince birazcık zıplayarak astım geri. Kapıya gidip çarşafı üzerinden çektim ve çengeli delikten çıkardım. Koşarak yatağıma çarşafı sermeye gidiyordum ki kapı açıldı.
Kalbim korkuyla çarparken arkamı döndüm. Annem elimde topladığım çarşafa bakıyordu. Aram'ı kıyafet sepetinin önüne götürüp yanıma adımladı. Vereceği tepkiden çok korkuyordum.
" Heja," dedi. Sesimin titremesini durdurmaya çalışarak " Ha, ana?" dedim. Alnımdan bir ter damlası düştü. Annem gözüyle yakaladı damlayı. Ben diyeceği şeyi beklerken onun yüzünde oluşan gülümseme beni dumur etti.
" Anne sana kurban olsun. Sen erkek oldun, benim oğlum. Canım sana feda olsun. Ver çarşafı yıkayayım. Utanma sakın, anne seninle gurur duyuyor. Kurban olduğum."
Aklım durmuştu. Ben, Lorin'in fistanını giydiğimi anladığını düşünürken onun aklından neler geçiyordu. Aynı köydeki çocuklar gibi konuşmuştu.
Elimden aldığı çarşafla odadan çıkacakken kafasını sağa çevirip, " Ha şunun da üstünü giydir oğlum." dedi Aram'a bakıp.
Ben hâlâ şok içindeyken havlu içinde bize bakınan Aram'ın yanına gittim. Hızla atan kalbimle sarıldım ona. " Heja ne oldu?" dedi beni ittirmeye çalışarak. Kollarımı ondan çekerek başımı sağa sola salladım, bir şey yok, der gibi.
" Anne niye sana dedi, erkek oldun. Ben de istiyorum erkek olmak," hüzünlü gözlerle ona baktım. " Ben çarşafımı kendim değiştiriyorum diye öyle dedi," kafasını salladı anladığını göstermek için.
Keşke bana o sözleri hiç söylemeseydin anne. O kişi ben değilim.
***
konuşmalar kürtçe bu arada, tüm köy içinde yalnızca kürtçe konuşuluyor. belki çocuklar türkçe kelimeler kullanabilir ama kelime hazneleri iyi değil
nasıl gidiyor kitap, düşüncelerin neler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Değişmek Zamanı
Ficção AdolescenteKendini arayan bir genç ve onun bu gayesine eşlik eden adamın hikayesi.