"Hey! Beni beklesene."
Duyduğum tanıdık sesle yavaşça arkamı döndüm ve Jimin'in bana doğru koşuşunu izledim.
Jimin'le üniversitenin ilk yılında kafeteryada tanıştık. Ben hızlıca yemeğimi alıp masama yerleşmek için acele ederken, elim ayağım birbirine dolaştı. Giderek stresimin arttığını fark eden Jimin ise arka sıradan "Sakin ol dostum. Acelemiz yok." dedi.
Bunu söylemesiyle biraz daha rahatlamış ve yavaşlamıştım. İkimiz de yemeklerimizi aldığımızda hızlıca aynı masaya doğru ilerledik. Masaya oturduğumuzda Jimin konuyu büyük bir heyecanla başlattı. "Sen de mi ilk senendesin yoksa?" sorusuna cevap olarak kafamı aşağı yukarı sallamakla yetindim.
Jimin yine aynı heyecanla başka sorular yöneltmeye hazırlanırken omuzunda bir el hissetmesiyle ürktü ve arkadan gelen sesle hızlıca o tarafa döndü. "Hey Jimin-shi! Bakıyorum yeni arkadaşlar edinmişsin, beni tanıştırmayacak mısın?"
Jimin bir anlığına afallamış olsa da hemen yanındaki oğlana cevap verdi. "Ah, Hoseok tanıştıracağım tabii." bunu dedikten sonra yan tarafındaki sandalyeyi göstererek oturmasını söyledi. "Jungkook bu benim sınıf arkadaşım Hoseok, Hoseok bu da yeni tanıştığım arkadaşım Jungkook." isminin Hoseok olduğunu öğrendiğim oğlana baktım ve "Tanıştığımıza memnun oldum." dedim. O da aynı şekilde karşılık verince hepimiz yemeklerimizi yemeye devam ettik.
İşte o gün tanıştığım iki insan şu an benimle birlikte eve doğru yürüyen en iyi arkadaşlarım.
...
"Evin gerçekten çok güzel, her gördüğümde hayran kalıyorum!"
Hoseok'un bunu söylemesiyle belli belirsiz gülümsedim. Onlara veda ederek eve doğru yürümeye başladım. Cebimden anahtarımı çıkarıp kapıyı açmaya çalıştım. Açılmadı. Şu an tek isteğim eve girip koltuğa uzanmaktı. Anahtarı çıkarıp baktım, yanlış olamazdı.
Anahtarı tekrar kapıya uzatırken, kapı açılma sesi geldi ve ardından kapı kendi kendine açıldı. Aynı zamanda hem korkmuş hem heyecanlanmıştım. Herhalde yanlış gördüm diyerek kendimi avuttum ve yavaşça kapıyı ittim. İçeride herhangi bir tuhaflık söz konusu değildi. Ben de konuyu fazla üstelemeden yavaşça içeri girdim. Üst kata hızlıca çıkıp soğuk bir duş aldım.
Duştan sonra hızlıca giyinip aşağı indim ve kendime yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladım, açlıktan midem kazınıyordu. Yemeğim pişerken salona girdim ve pencereleri teker teker açtım. Hepsi ben açmadan önce kapalıydı ama içlerinden biri açıktı, bir terslik vardı, bu pencere daha öncesinde kapalıydı.
Sabah hepsini kontrol edip çıkmıştım diye düşünürken, son zamanlarda çok dalgın olduğum kararına vardım. Pişen yemeğin yanına gittim ve yemeğimi hızlıca yedim. Sonrasında istemesem de, dersten kalmamak için yapmak zorunda olduğum yıl sonu ödevini yapmaya koyuldum.
...
"Agh! Bu gerçekten çok sıkıcı." Koltuğa iyice yayılırken kendi kendime mırıldandım. Ödev üzerinde uzun uğraşlar verdikten sonra bitirebildim. Sonunda başarabildiğim için keyiflenirken gözüm saate takıldı ve saatin epey ilerlediğini fark ettim. "Sanırım artık yatmam gerekiyor."
Koltuktan kalkıp uyuşuk adımlarla odama doğru ilerlemeye başladım, koridordan geçerken babamın da içinde olduğu eski bir aile fotoğrafını görmemle durdum. Açıkçası kalbimde bir yerlerde derin bir acı hissettim. Küçükken babamla çok iyi anlaşırdık, onu çok severdim, o bana hep doğru yolu gösterirdi. Gerçi, şimdi yaşasa yine aynı şeyleri yapardı, emindim.
Bundan birkaç yıl önce, babam bize hiçbir şey söylemeden kayıplara karıştı. Uzun bir süre ondan haber alamayınca polisler işin içine girdi ve her yerde arama çalışmaları başlattılar. Ama bulamadılar, tek bir kalıntı bile bulamadılar.
Artık umutlarını kesmişlerdi. Bu olaydan tam 8 ay sonra babamın cesedi bulundu. Cesedin bulunduğu yer babamın asla gitmeyeceği, havasını bile solumayacağı bir yer olduğu için annemin bu ev üzerindeki şüpheleri daha da arttı.
Babam kaybolmadan 1 hafta önce annem evin içindeyken garip sesler duyduğunu savunuyordu. Babamın ölmesinin bu evle alakası olduğunu düşündüğü için abimi de alıp başka bir eve taşındı. Ben böyle paranormal saçmalıklara inanmadığımdan ve bu evde babamla çok fazla anımız olduğundan dolayı burada kalmayı tercih ettim.
Ve pişman değilim, burada babamla o kadar anımız varken bırakıp gitmeye gönlüm razı gelmezdi.
Bir süre daha bunları düşündükten sonra kendime gelip, odama doğru yürümeye devam ettim. Odama girip kapıyı kapattıktan sonra tekrar aynı uyuşuk adımlarla yatağa ilerledim ve hızlıca içine girdim. Gün boyunca okulda yeterince yorulmuştum. Bu yorgunluğun da etkisiyle göz kapaklarım gittikçe ağırlaşmaya başladı. Tam uykuya dalacağım sırada duyduğum sesle gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Sesin savunmasız bir anımda gelmesinden ötürü korkmuştum. Yoksa korkmazdım, çünkü ben cesurdum. Gürültülü bir sesti ve aynı zamanda kısa süreliydi. "Büyük ihtimalle pencere cereyan yapmıştır, endişelenecek bir şey yok." diye düşünüp, kendimi avutarak uykuya geri dönme kararı aldım. Tekrar uyumaya çalışırken içimde körüklenen merak ve korku karışımı duyguya yenik düştüm ve yataktan hızlıca kalkarak sesin kaynağını bulma umuduyla odamdan çıktım.
Her taraf karanlıktı. Ben de hiçbir şey göremediğim için ayağımı, orada olduğunu hiç hatırlamadığım sehpaya çarptım. Acıyla dolu kısa bir inilti kaçmıştı ağzımdan.
Acının biraz daha dinmesiyle salona girip ışıkları yaktım ve etrafı kolaçan etmeye başladım. "Yok, pencereler kapalı." Pencereler kapalıysa, nereden gelmiş olabilirdi ki bu ses? Pencerelerin hepsinin kapalı olup olmadığını öğrenmek için bütün odalara hızlıca bakındım.
Ama nasıl? Bütün pencereler kapalı, hiçbir yer cereyan yapmış olamaz. Kendi kendime, belki de bir eşya yere düşmüştür de o ses çıkarmıştır dedim. Etrafı gözlerimle hızlıca taradım. Ama yere düşebilecek veya düşmüş olan herhangi bir eşyaya rastlamadım.
Evet, işler çığrından çıkmıştı ve artık gerçekten korkmaya başlamıştım. Bu saatten sonra en fazla ne yapabileceğimi, kendimi nasıl avutabileceğimi kestiremiyordum. "Belki de biraz televizyon izleyip, sakinleşmeyi denemeliyim." diye düşündüm, ama kararsızdım. Sesin nereden geldiğini hala çözememiştim sonuçta.
Bu durumdan korkup tedbirli mi olmalıydım, yoksa umursamazca odama gidip yatmalı mıydım?
Salondaki krem rengi koltukta oturmuş, bunları düşünmenin endişesiyle kıvranırken, yukarı kattan gelen şiddetli patırtıyla yerimden fırladım.
***
Bölüm burada bitti.
Bu benim ilk kitabım, nasıl bulduğunuzu belirtirseniz çok sevinirim.<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Invisible || Taekook
FanfictionKulağıma mırıldanmaya benzer ilginç sesler gelmeye başlamıştı. Bu ses bir şekilde rahatlamama sebep olurken, bir yandan da ürkütüp, rengimi iyice solduruyordu. "Come with me, and you'll be in a world of pure imagination." Şarkıya benzer sesten aklım...