Televizyon, hâlâ açıktı. Sabaha kadar gözümü kırpmadan bir şeyler izlemiştim. Havanın yavaş yavaş aydınlandığını fark etmeme rağmen kıpırdamak istemiyordum. Gözlerimi yavaşça saate yönelttim. Okul vakti gelip çatmıştı. Okula gidecek dermanım yoktu fakat bir anda aklıma gelen fikirle heyecanlandım. Her şeyi Jimin'e anlatacaktım.
Battaniyeden kurtulup merdivenlere yöneldim. Her ne kadar sabah olmuş olsa da korkumu engelleyemiyordum. Yavaşça üst kata çıktım ve direkt gözlerimle buluşan vazoya baktım. Sapasağlam duruyordu. Hızlıca odama girip kıyafetlerimi aldım. Sonrasında hemen aşağıya indim. Üst katta birkaç dakikadan fazla durmak bile psikolojim için zararlıydı. Kıyafetlerimi salonda giyindikten sonra çantamı alıp okula doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.
Acele etmememin sebebi evimin okuluma yakın olmasıydı. Fakat bir anda geciktiğimi hatırladım ve koşmaya başladım. Okula vardığımda bahçede biraz soluklanıp içeri girdim. Sanırım ilk dersi çoktan kaçırmıştım. Bunu ise teneffüs olduğu için dışarı çıkan öğrencilerden anlıyordum. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarak Jimin'in sınıfına ulaştım.
...
"Hey! Bir baksana."
"Efendim?"
"Jimin'i gördün mü?" diye sordum onların sınıfından olduğunu bildiğim bir kıza.
"Ah evet, sanırım Hoseok'la kantine gitmişlerdi."
"Tamam, teşekkürler." diyip kıza gülümsedim ve ardından seri adımlarla kantine ilerledim.
...
Kantine indiğimde her zamanki gibi Jimin'in Hoseok'a heyecanla bir şeyler anlattığını ve Hoseok'un onu dinliyormuş gibi yaptığını görmemle yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Ama anlatacaklarım aklıma geldiği anda yüzümdeki tebessüm hızlıca soldu. Onların mutluluklarını ellerinden alacağımı düşünmek bile benim için bir nevi cezaydı.
Yavaş adımlarla, düşüncelerimle boğuşarak yanlarına vardım.
"Bensiz takılmacalar ha? Alındım, gücendim." yüzümdeki sahte gülümsemeyle yapabileceğim en iyi girişti. Söylediğim şeyin üzerine Hoseok'un kaşları hafifçe havalandı ve hemen ardından yüzünü bir gülümseme kapladı.
"Ah Jungkook. Alınma sakın, bu Jimin varlığı beni alıkoydu ve bırakmıyor." dedi sırıtarak.
Jimin hemen araya girdi ve "Ne? Yanıma gelip benimle takılmak isteyen sendin!" dedi hiddetle.
Onların bu ufak atışması benim gülümsememi sağlamıştı. Onlara borçluydum. Gerçekten.
Jimin söylediği şeyden hemen sonra bana döndü ve "Sınıfına gittiğimde seni bulamadım. İlk derse de girmemişsin. Nerelerdeydin beyefendi?" dedi. Sesi her ne kadar neşeli çıksa da endişelendiği belliydi.
"Dün gece uyuyamadım. Bu yüzden geç kaldım."
"Neden uyuyamadın? Kötü bir şey olmadı ya?" dedi Jimin. Hoseok da Jimin'e katılırcasına başını salladı.
Yutkundum. Anlatacaktım ama inanacaklar mıydı? Belki de bunlar hiç yaşanmamıştı ve aslında ben bir deliydim. Ama canıma tak etmişti. Bütün bunlar bir halisünasyon dahi olsa onlara anlatacaktım ve rahatlayacaktım.
"Aslına bakarsanız oldu. Gerçekten beni çok rahatsız eden, kendimi delirmiş gibi hissettiren olaylar yaşadım ve bunu size anlatmak istiyorum. Ama önce sizden bana inanmanızı istiyorum. Ne olursa olsun bana inanacak mısınız?"
Jimin'le Hoseok birbirlerine kısa süreli ama endişe dolu bir bakış attılar. Ardından başlarını dediklerimi onaylarcasına hızlı hızlı salladılar.
Hoseok "Tabii ki de inanacağız, sen bizim arkadaşımızsın." dedi. Jimin de Hoseok'a katıldığını belirtti.
...
Dün onlardan ayrılıp eve girdiğimden bu yana neler yaşadığımı teker teker, hiçbir duyguyu, hiçbir detayı atlamadan anlattım.
En sonunda yüzlerine baktım. İkisinin de ağızları sonuna kadar açılmıştı. Gözlerinden okuduğum kadarıyla bunların gerçekliğine inanmak onları zorluyordu. Haklılardı. Ben olsam ben de inanamazdım. Ama yine de bana inanmalarını istiyordum.
Sonunda Hoseok biraz toparlandı ve biraz tereddütlü bir şekilde konuşmaya başladı:
-Dostum, bizi arayabilirdin. Hemen yanına gelirdik ve sana yardımcı olurduk. Gerçekten zor şeyler yaşamışsın. Paranormal şeyler...
Son söylediklerini ben bile zor duymuştum. Sesi çıkmamıştı. Jimin aklına gelen fikirle heyecanla atıldı.
"Bizde kalmaya ne dersin? Bizde kalırsan en azından daha rahat olursun."
Gitmeyecektim. Bu zaten barizdi. Hem onlarda sonsuza kadar kalamazdım.
"Daha önce de dediğim gibi, abim de bana böyle bir teklif sundu ama reddettim. Evimi böylece bırakamam. Hem sizi rahatsız etmek istemem. Ama... Aklımda çok daha güzel bir fikir var."
Jimin'le Hoseok gözlerini benden ayırmadan dikkatli bir şekilde dinliyorlardı.
"Neymiş o?"
Hoseok'un bunu söylemesi üzerine gözlerimi yavaşça kıstım ve yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirdim.
"Siz, sevgili arkadaşlarım benimle beraber kalacaksınız."
...
"Gerçekten inanamıyorum! Apar topar valizlerimizi hazırladık ve senin evinde kalmaya geldik!"
Hoseok'tan gelen bu sözlere karşın kocaman gülümsedim. Her ne kadar tereddüt etseler de beni bırakmamışlardı. Sevildiğimi hissediyordum. Ardından Jimin de konuşmaya başladı.
"Bak, başka birisi olsa asla gelmem değerimi bil."
...
Evin kapısını açtım ve içeri bir adım attım. Evin kasvetli havası vücuduma işliyordu. Hoseok ve Jimin evi gayet doğal karşılamışlardı ve etrafa hayran bir şekilde bakınıyorlardı. Hoseok konuşmaya başladı.
"İçerisi de dışarısı kadar gösterişliymiş!"
Ardından Jimin devam etti.
"Değil mi? Ben de kapıdan içeri girdiğimden beri bunu düşünüyorum."
Bence aşırı abartmışlardı. Gösterişten yoksun tutmak için altın kaplama vazoları bile kaldırmıştım.
Evi övmenin vakit kaybı olduğunu düşünerek içeri bir adım attım ve bir adım daha... Jimin'le Hoseok'un peşimden geldiklerini hissedebiliyordum ama yine de ürpermiştim. Sanırım gerçek hikaye burada başlayacaktı.
***
Uzun zaman sonra yine bir bölüm ve yine bir bitiş.
Okuyan ve destek olan herkese teşekkür ederim.
<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Invisible || Taekook
Fiksi PenggemarKulağıma mırıldanmaya benzer ilginç sesler gelmeye başlamıştı. Bu ses bir şekilde rahatlamama sebep olurken, bir yandan da ürkütüp, rengimi iyice solduruyordu. "Come with me, and you'll be in a world of pure imagination." Şarkıya benzer sesten aklım...