delightful encounter

311 40 103
                                    

ahşap kapının ardından gelen seslerle beraber nefes verdim.

üzerimi gecenin tatlı soğuna uyacak şekilde değiştirmiş şekilde angel's share'in kapısının önünde beni itecek gücü bekliyordum.

kafamdan bunun anlamsız olduğuna dair düşünceler geçtiyse bile kulak asmamaya kararlıydım.

hızlı bir şekilde kapının kolunu kavradım ve açmamla içeriye bir adım attım.

kapı arkamdan kapanırken, kulağımı dolduran konuşma sesleri ve bardak tokuşturmaları içeri girmemle netleşmişti.

hoş ve samimi bir ambiyansı olan bu yerin insanlar tarafından tercih edilmesine şaşılmamalıydı. raflarda renk renk içecekler barmenin arkasında bulunan büfede göze hitap eder şekilde sıralanmıştı. tavandan sarkan avizenin içeriyi dolduran sarı ışığı ahşap masalar ve tabureleri aydınlatıyor, sıcak hissettiren bir ortam yaratıyordu.

aynı yerde durup zaten üzerimde olan gözleri çoğaltmak istemeyerek ilerimdeki bar taburelerine doğru bir kaç adım atıp yerimi aldım.

kollarımı masaya koyup birbirine sararken soluma dönüp içeriyi incelemeye devam ettim. mond'dan tanıdık bir kaç yüz, satıcılar, hatta şövalyeler bile buradaydı.

bir dahaki gelişimde defterimi de getirip burayı resmetme hayalleri kurarken, barmen sorusuyla araya girdi.

"içecek alır mıydınız?"

kahve saçlı ve kahve gözlü, kırklarında gibi gözüken adama doğru döndüm ve cevap verdim.

"aslında pek bir fikrim yok. alkolsüz içeceklerinizi sayabilir misiniz?"

-

çilek ve limonlu olan soğuk içeceğimden bir yudum daha alırken tadının güzelliğine aptalca gülümsüyordum.

buraya geleli şimdiden yarım saat olmuştu, bir kaç kişiyle sohbet etmiş ve insanlarla tanışmıştım.

ve hala konuşmakta olduğum yan taburemdeki adı kaeya olan beyefendi benim aksime buraya aşina gibiydi.

"burada seni ilk kez görüyorum, daha önce de mond'da yaşadığından emin misin?"

kafamı sallayarak cevap verdim.

"aslında burada doğmadım, ailem sonradan taşındı diyebiliriz. ayrıca çok da dışarı çıkan birisi değilim."

"ah, bu açıklıyor çünkü seni görmüş olsam unutmazdım."

kaşlarımı hafifçe çattım ve kafamı iki yana sallayarak "umutsuz vakasın" dermişcesine gülümsedim.

"peki,

nerelisin?"

bana ilgili mi yoksa arkadaşça mı olmaya çalıştığını yüzünden anlayamıyordum ama bir şövalye olduğuna göre kötü olamazdı, ayrıca jean'i de tanıyordu.

"aslen fontaine, fakat uzun süredir gidemedim"

"hmm"

anladığına dair sesler çıkartıp kendi içeceğini bitirmeye devam etti.

"sadece benim cevaplamam pek hoş değil, sen nerelisin?"

içerken sorduğum soruyla beraber öksürmeye başladı.

"IYI MISIN?!"

bardağı masaya bırakmadan önce boğazını temizlemek için bir yudum daha aldı.

"iyiyim, sorun yok."

hafifçe tebessüm etti ve elini sıkıntı yok dermişcesine kaldırdı.

view's blessing | dilucHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin