Elimdeki poşeti aldıktan sonra benim cevap vermemi beklemeden kapıyı açık bırakıp gitti - üstüne bir şeyler giymeye, yani umarım. Ben de içeri girdikten sonra kapıyı kapatıp kanepeye boylu boyunca yayılmış olan Yeonjun'un yanına ilerledim. Bugün ders çalışamayacaktım anlaşılan.
"Beombeom kankan için üzgünüm ama tipim değil maalesef."
"Ha?" Doğru ya, kalın kafam Soobin'le olan mesajları silmeyi unuttuğu için Soobin'in ondan hoşlandığından şüphelenmiş olmalıydı. "Ah, şu konu. Doğrusunu söylemek gerekirse Soobin hyung senden hoşlanmıyor. Bi' keresinde seni yakışıklı bulduğunu söyledi, ben de onu sinir etmek için 'crush' damgasını yapıştırıverdim." Yalan da söylemiyordum, genelde ağzından Yeonjun lafı hiç çıkmazdı. Şu ana kadar bana Yeonjun'dan hoşlandığını düşündürecek hiçbir şey de yapmamıştı.
Yüzüme bakıp doğruyu söylediğime ikna olunca yavaşça başını salladı. "Kulağa sen gibi geliyor."
"Ne oldu bi' hayal kırıklığına uğradın sanki?"
"Hm hm." dedi umursamaz bir tonla. Tavuk siparişinin gelmesiyle Yeonjun'u gıcık etmekten vazgeçtim ve konunun kapanmasına izin verdim.
Hâlâ araya İngilizce kelimeler sokuştururarak konuşsalar da bu onları anlamama engel olmuyordu. Konu nasıl buraya geldi bilmiyorum ama hyung ve Taehyun bilek güreşi yapmaya başlamışlardı. Taehyun'un ne kadar kolay bir şekilde yendiğini görünce ben de kendimi Yeonjun hyung'a bilek güreşinde kafa tutarken buluvermiştim. Küçükken ona karşı hep yenilirdim, ama artık yaşlarımız arasındaki farkın güçlerimiz üstünde pek bir etkisi kalmamıştı. Bence kazanma şansım oldukça yüksekti, hem egom da tatmin olacaktı. Bu yüzden ortaya 'bir yemek kaşığı wasabi yeme cezası'nı koyduğunda kabul ettim.
Taehyun sehpadan çekildiğinde onun yerine, Yeonjun'un karşısına geçtim. Her zamanki özgüveniyle gözlerimin içine bakıyordu, ona aynı iddialılıkla karşılık verdim. Ben masaya iyice yanaşıp sağ dirseğimi dar bir açıyla sehpaya koyduğumda birbirimizin elini sımsıkı kavradık. Taehyun bileklerimizi yönlendirerek ellerimizin sehpaya olan mesafesini eşitledi. Sonra da başını benden tarafa çevirdi, ve kısa süreliğine de olsa gözlerimiz birbirine değdi. Sadece basit bir göz göze gelişti aslında, ama bilmiyorum, tuhaftı işte.
Taehyun üçten geriye doğru saymış ve bilek güreşi başlamıştı. İlk başlarda ikimiz de ellerimizi çok hareket ettiremiyorduk, baskı uygulamaktan titreyen ellerimiz ortada duruyordu. Bu durum o kadar uzun sürmüştü ki sıkılmaya, biraz da yorulmaya başlamıştım. Sonrasında, boşluğuma gelen bir zamanda, Yeonjun hyung elini boşa bırakıp daha fazla kuvvet uygulamaya başladı. Son hamlesiyle elimle sehpanın yüzeyi arasında çok az bir mesafe kalmıştı, ama pes etmedim, ta ki kaybedene kadar.
Yeonjun kıkırdayarak wasabi döktüğü kaşığı bana uzatıyordu. "Uçak geliyor~". Kaşığı elinden alıp içindeki yeşil sosa tiksinerek baktım, acıyla aram hiçbir zaman iyi olmamıştı, toleransım sıfır gibi bir şeydi. Wasabiyi ağzıma aldığımda yaşanabilecekleri düşündüm; sos dilimle tepkimeye girer girmez mutfağa koşup ekmek poşetindeki her şeyi ağzıma tıkacaktım. Evet evet, iyi bir plandı, uygulayacaktım bunu. Eğer yeterince şanslıysam ağlamayabilirdim, Yeonjun hyung'un karşısında ağlamak kadar aşağılayıcı bir şey yoktu.
Ancak kaşık aniden elimden kayboldu, ve sonrasında gördüğüm şey Taehyun'un wasabinin hepsini tek seferde yemesiydi. Kaşığı sakince sehpaya koyduktan sonra acı acı öksürmeye başladı, gözleri dolmuştu ve ensesi dahil tüm yüzü kıpkırmızı olmuştu. Panikle mutfağa koşup ekmek ve süt getirdim, en azından bunu yapabilirdim. Can havliyle elimden süt kutusunu kaptı, kapağını açıp kafasına dikti. Bunu o kadar seri bir sekilde yapmıştı ki sütün birazı yere, birazı da kendi üstüne dökülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIM Card | Taegyu
FanfictionKuzen olan Yeonjun ve Beomgyu, Yeonjun bir süreliğine tatile çıkmak üzereyken: "Senin telefonunun kamerası daha güzel ya." demesiyle telefonları değiştirir ama salak gibi SIM kartları değiştirmeyi unuturlar. Kendi hattının Yeonjun'da kaldığı gerçe...