pt 4

295 21 18
                                    

yaralarımızı sar berk... yeniden geldim, yıldıza basıp bol bollll da yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalar 🤍

berk, çalan kapıya gitti, aybike'sine gitti. beyazına, kuğusuna. hep o gelsin isterdi, hep o çalsın bu kapıyı. kalbine dokunmak isterdi, kalbini ona açamazken. korkuyordu kızın tepkisinden, aşkını sadece dokunuş olarak algılamasından. onu yanlış anlamasından. zaten hayatındaki diğer bütün erkekler ona bu şekilde yaklaşmıştı, çiçeğini koparmışlardı berk'in. onun içtenlikle sunduğu hislerini de yanlış anlamasını istemezdi.

kapının çalışı yavaşça tekrarladığında açtı kapıyı kadının nereden geldiğini bildiği halde zorla gülümseyerek. onu gülümsetebilmek istiyordu sadece. genç kadını ise ilk kez böyle görürken yüzünde dondu gülüşü. ağlamıştı aybike, ilk değildi onun yanında ağlayışı ama ilk kez onsuzdu gözyaşı, tek başına ağlamıştı beyaz çiçeği.

"aybike?"

donuk bakışları hala buğuluyken girdi içeri kadın, bir şey söylemedi. söylese susamazdı çünkü, çok doluydu. masaya yürüdüğünde kapanan kapının sesinin ardından görmeyi umduğu viski şişesini aldı eline. bardağa sıvıyı doldururken neredeyse yarısına gelmiş olmasıyla berk aldı bardağı içmeye çalışan kızın elinden. alırken kıyafetine de dökülmüştü acelesinden dolayı.

"aybike ne yapıyorsun güzelim? çok fazla orası. hem sen nefret etmiyor musun viskiden?"

"karışma bir kere de." genç kız bardağı tepesine dikerken berk, ondan almış olduğu o bakışlarda nefret gizli olduğunu fark etti. ne yaşatmışlardı onun miniğine de kendini bu kadar kötü hissetmişti? bu düşünce yapısındaki tüm hemcinslerinden iğreniyordu.

içtiği içkinin bardağını yere fırlatıp kırılmasını sağladığında olduğu yere çöktü kadın. ellerini saçlarında ve yüzünde birleştirip omuzları sarsılırken ağlamaya başladı.

berk ise ne yapacağını bilemez haldeydi. güzeller güzeli bu hale gelmişken yanına çöktü o da. ondan eksik kalmayan yorgun bakışlarını sunarken hızlı hızlı nefes alıp vererek ağlayan kızın omuzlarını sevdi. dokunmaktan da korkuyordu. hassas bir vazonun yanından bile geçmez ya bir dokunuş, kırılır diye. berk de öyle davranıyordu aybike'ye. kırılmasın diye.

"güzelim? anlat bana."

bir şey olduğunda bunu kullanırlardı birbirlerine. berk'in canının sıkkın olduğu zamanlarda da aybike derdi aynısını. anlat bana. birbirlerini böylesine dinler, anlar ve sararlardı derin derin.

"benim işim bu diye, hayır deme hakkım yok mu benim? ben neden hayır dediğimde bunu önemseyen olmuyor? neden istemiyorum dediğim halde-" hıçkırığı sözünü tamamlamasına izin vermediğinde boğuluyordu sanki akan gözyaşlarında.

"var tabi ki, tabi ki var bebeğim. herkesin buna hakkı var ve her canlının, her kadının olduğu gibi senin de."

kıvırcık başını çenesinin altına, boynuna aldığında saçlarını sevdi. bir eli omzundan dolanıp kollarını seviyordu. diğeri ise yer bulamamıştı kendine. rahatsız olmasın diye sırtına ya da beline de koyamamıştı. korkuyordu. onun koklamaya, parmak uçlarıyla sevgisini göstermeye kıyamadığı çiçeği her gün hasara uğrarken ona zarar vermiş, zorla dokunmuş olmalarından. gerçi parayla olduğunda da zorla sayılıyordu, belli etmese de aybike memnun değildi bu durumdan.

"tolga. tolga barçın. emir'in sağ kolu. istemediğimi söyledim ona, zamanı bile belli değildi çünkü. ne zamanından bahsediyor muşum, parasıyla değil miymiş ne de olsa, istemek zorundaymışım, ne de olsa parayla çalışan birine parasını ödeyecekmiş!"

kadın ellerini yeniden yüzüne gömüp ağlarken berk, delirmişti. kelimenin tam anlamıyla delirmişti. gözleri kan çanağına dönmüştü ve konu aybike'yse o herifi öldürürdü. ne kadar ağır laflardı çiçeğine, duymazdan gelmesini isterdi ama beceremiyordu da.

parasıyla değil mi ne de olsa

yutkundu zorla. aldı kendini kadının bahar kokulu kıvırcık şeklini almış saçlarından. kendine çekti yavaşça, kırmadan. sevdi her bir yerini.

"canım benim." dedi canının en içinden fısıldayarak. omzunu seviyordu korkarca minik dokunuşu. "geçti tamam, iyi ol sen lütfen. iyi hissetmene ihtiyacım var."

"değilim! değilim. o pislik beni aşağıladı. çok sakindi beni küçük düşürürken, en çok da bundan nefret ettim. tam bir aşağılık gibi hissettim söyledikleri yüzünden. ağlamamı da umursamadı beni aşağılarken! işi görülsün yeter tabi onlar için! nefret ediyorum hepsinden, nefret!"

elinin üzerini üst bacaklarına çarpan kızı kollarından tuttuğunda sevdi tenini, kendine çekip sarıldı. kulağına sakin olmasını söyleyen ve rahatlatıcı sözcükler mırıldanırken kıvırcık saçlarını çekti yüzünden, genç kadın ses tonunda huzur bulmuştu.

"berk?" önce uzun uzun iç çekişlerini duyduğu kadın daha sakin ve rahat nefesler alıp vermeye başladığında sesi de daha kısık çıkmıştı, evde bir bebek uyuyormuş gibi sessizlikte konuşuyorlardı.

"söyle bebeğim."

"ne zaman geçecek bu?"

gözlerini uzun denebilecek bir süre kapatıp akan yaşları temizledi, yeniden açıp kadının elalarıyla buluşturmak zorundaydı.

"geçecek bitanem, geçecek. inan bana ne olur, halledeceğiz. ama her şeyden önce tolga..." adından söz ederken kullandığı tonlama, ifade edilemezdi. "öldüreceğim onu."

"berk." yerinde doğrulan kız endişeli gözüküyordu. tolga ya da başkası umurunda değildi tabi ki, berk'in zarar görecek olma düşüncesi onu bitiren tek şeydi. "bulaşma bile sakın, lütfen."

berk, genç kadının sol gözünden gelen bir damla yaşı baş parmağıyla silip yüzünü elleri arasına aldığında kadın, büyük ellerine yaslanarak bırakmıştı kendini hayatındaki en özel, tek özel adama.

"bulaşacağım ay tenli güzelim," baş parmağındaki ıslaklığı gösterdi kadına. "bu güzel yaşlarının tek bir tanesi için bile sadece, bulaşacağım ona. sadece seni kırdığı için değil, nefes aldığı için bile pişman olacak."

"berk." dedi yeniden endişeli çıkan sesiyle mızmızlanırken. yanağını ve gamzelerinin olduğu yeri seviyordu kızılın elleri, gözlerinin içine bakıyordu. "gerçekten öldürecek misin onu?"

"cık. öldürürsem kurtulur. onunla işim bittiğinde onu öldürmem için yalvaracak bana."

ay tenli kadın | ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin